SOMA’DAN ÇORLU’YA ALADAĞ’DAN KARTAL’A FITRAT DEĞİL SOSYAL CİNAYET!”

6 Şubat Perşembe günü Kartal’da kaçak şekilde inşa edilen bina, denetimsizlik nedeniyle çöktü ve 21 yurttaş hayatını kaybetti. Yaşanan bu olay, İmar Barışı kapsamında ‘barışılan’ binaların nasıl binalar olduğunu, İmar Aflarının ne anlama geldiğini hepimize somut bir şekilde gösterdi.

İstanbul depreminin üzerinden 20 yıl geçmiş olmasına karşın, Kentsel Dönüşüm faaliyetleri kapsamında hala halkın güvenliğine ilişkin somut tedbir alınmadığı bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

Enkazın ne kadar sürede kaldırıldığına bakınca, İstanbul’da beklenen deprem sonrasında arama kurtarma faaliyetlerinin kendisinin bir sosyal cinayete dönüşeceğini hepimiz gördük.

Beklenen büyük İstanbul depremi gittikçe yaklaşırken, ‘Kentsel dönüşüm’ adı altında talan ve rant politikalarının tüm hızıyla sürdürülmesi, İmar Barışı ile tüm kaçak yapıların yasal hale getirilmesi ve Kartal’daki kaçak binanın 21 kişiye mezar olması bir “cinayet” değil de nedir?

Diğer yandan, gittikçe derinleşen ekonomik krizin etkilerini yerel seçime kadar erteleyebilmek için, yurttaşların daha ucuza temel gıda maddelerine ulaşabilmesi amacıyla tanzim satış noktaları tekrar kurulduysa da; biliyoruz ki aynı tanzim satış noktaları, Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde kaldırılmıştı.

Biliyoruz ki, tarım ürünlerinin üretimden ulaştırmaya ve dağıtımına kadar tümüyle özel şirketlere devrine ilişkin hal yasası tasarısı hala gündemde. Tanzim satış noktalarından, oransal olarak ne kadar az yurttaşın yararlanabildiği açıkken, yerel seçim öncesinde bunun tekrar gündeme getirilmesi açıkça bir göz boyama hamlesidir.

Tarımsal üretimin sonunu getiren neoliberal politikalar terkedilmedikçe, üretici kooperatiflerinin önü açılarak tüm kent merkezlerinde satış yapmasının önü açılmadıkça bu sorunun çözülemeyeceğini biliyoruz.

Soma’da işçi canını hiçe sayan, Aladağ’da yoksulların okumak isteyen kız çocuklarını kaçak bir cemaat yurdunun hakkında hiçbir kayıt bulunmayan en üst katında göz göre göre ölüme yollayan, aslında olması gerekenin çok üstünde ücret ödeyerek “nitelikli” ulaşım hizmeti almaya çalışan yurttaşını trenlerde öldüren, ‘kentsel dönüşüm’ uygulamalarıyla yurttaşların en temel hakkı olan barınma hakkını yok sayan, kamusal kaynakları yağmalayan, yoksulluğun istismarı ile varlığını devam ettiren bu düzen, sosyal cinayet düzenidir.

İşte bu durum ve koşullarda; neoliberal sosyal cinayet düzenine karşı insanı, havayı, toprağı ve suyu savunuyor; her türden köleliğe karşı yurttaşlık haklarımızı yeniden kurmak, haklarımız için mücadele etmeden özgür olamayacağımızı, özgürlüğü ise ancak haklarımız için mücadele ederek bir ihtimal haline getirebileceğimizi bir kere daha buradan ifade ediyoruz.

13.02.2019

Sosyal Haklar Derneği