SHD Gıda Çalışma Grubu Çocukluk Çağı Obezite Raporu Kamuoyuyla Paylaşıldı

Gıda Mühendisi Doktor Bülent Şık’ın Sosyal Haklar Derneği Gıda Çalışma Grubu kapsamında hazırladığı “Çocukluk Çağı Obezite Raporu” yapılan bir basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaşıldı.

Taksim’de bulunan Birikimhane’de yapılan basın toplantısına Sosyal Haklar Derneği Başkanı Melda Onur ve Gıda Mühendisi Dr. Bülent Şık katıldı. Onur’un açılış konuşmasından sonra raporu hazırlayan Şık, konuya ilişkin bir özet sunum yaptı.

Şık, rapora dayanarak “Son 30 yıllık süreçte çocuk ve yetişkin çağı obezite oranlarında hemen hemen her ülkede artışların görüldüğü ve sorunun küresel bir salgına dönüştüğü vurgulanmaktadır. Obezite nasıl beslendiğimiz ile yakından ilişkili bir sağlık sorunudur. Tıbbi açıdan bakıldığında genetik bozukluklar ya da bazı hormonal sistem sorunları da obeziteye neden olmaktadır. Ancak bu tip sağlık sorunları oldukça ender görülür ve dünya genelinde gözlenen obezite salgını ile bir ilgisi yoktur. Küresel ölçekte gözlenen obezite salgını yiyeceklerimizin içeriği ve beslenme alışkanlıklarımız ile ilgili görünmektedir” dedi.

Raporda obeziteye neden olan sorunlar hakkında şu ifadelere yer verildi:

“Obezite sorunu tekil bir sağlık sorunu değildir. Beslenme konusunda kendine yeterliliği esas alan küçük köylü tarımının dünyanın her yerinde gerilemesi; endüstriyel hayvancılığın yol açtığı kimyasal kirlilik; ormansızlaşma; modern tarım tekniklerinin yol açtığı toprak kaybı; kırsal alanların, deniz ve okyanuslardaki yaban hayatın tahribi; balık türlerinin neslinin tükenmesi gibi kapitalist sistemin yol açtığı pek çok olumsuz göstergeden biridir. Daha sıklıkla dile getirilen -ama yaşadığımız sorunları doğallaştırma sakıncası içeren- bir dille ifade etmek gerekirse: Obezite içinde olduğumuz sağlıksız durumun semptomlarından biridir. Kamu ve çevre sağlığını önemsemeyen, tüketimi artırmayı iktisadi büyümenin odak noktasına koyan piyasa ekonomisinin, kamu politikalarının bir sonucudur. Aralarında sistematik bir ilişki yokmuş ya da birbirinden bağımsızmış gibi görünen bu sorunlar arasında bağlar kurmak ve birbirlerinden nasıl beslendiklerini göstermek olanaklıdır. Ancak bütün bu ilişkileri betimlemek bu raporun çerçevesini çok aşan bir iştir.

Endüstriyel gıda üretimi kapasitesinin büyüklüğü ve işlenmiş gıdaların pazarlanması tekniklerinin dünya genelindeki olağanüstü “başarısı” ve yaygınlığı obezitenin ilk bakışta fark edilmeyen veya daha derinde yer alan köklü nedenlerinden biridir. Ancak biraz daha somut ve daraltılmış bir çerçeve çizmek gerekirse obezite gıda üretimi, mutfak ve beslenme kültürü üzerine binlerce yıl içinde oluşturulmuş deneyim ve geleneklerin ucuz, besin içeriği boş, ıvır zıvır çeşitli gıdaların istilasına uğramasının bir sonucudur.”

Raporda aşağıdaki noktalar öne çıktı:

Bu gıdaların en büyük alıcı kitlesini çocuklar oluşturmaktadır ve dünya genelinde gözlenen ve yüzyılımızın en önemli halk sağlığı sorunlarından biri olarak nitelenen çocukluk çağı obezitesi sorununa bu daraltılmış çerçeveden yaklaşarak aksayan noktaları göstermek, en azından bu konuda bir kamuoyu sezgisi oluşturmak olanaklıdır. Bu raporda da amaçlanan budur.

Obezite sorununun ele alındığı bu raporda meselenin tıbbi yönleri ve obezitenin yol açtığı sağlık sorunları olabildiğince az dile getirilmiştir. Obezitenin teşhisi, yol açtığı sağlık sorunları ve tedavi yöntemleri konusu tıp mesleğini icra eden kişileri ilgilendirmektedir. Ancak obezite ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğu için gıdalar ve beslenme tarzımız üzerine söylenen her sözün halk sağlığı gibi disiplinler arası bir alana dair ve dâhil olması da kaçınılmazdır.

Obezite şeker içeriği yüksek veya şeker ilave edilmiş yiyeceklerin sık tüketilmesi ile yakından ilgili bir problemdir. Bu raporda çocukların severek tükettiği bu tip yiyecekler ele alınmıştır.  Abur cubur olarak nitelenen bu tip yiyecek ve içecekler hem çeşit ve hem de içerik açısından çok fazladır ve çocuklarda obezite sorununa yol açan en önemli faktörlerden biri olduğunu dile getiren çok sayıda akademik yayın vardır.

Piyasada abur cubur kategorisine giren yüzlerce çeşit ürün vardır. Raporda bu ürünlerin bir kısmına yer verilebilmiştir. Unlu mamüller ve şekerlemelerin bir kısmı ile şekerli-gazlı çeşitli içecekler şeker içerikleri açısından incelemeye tabi tutulmuştur. Meyve suları, dondurmalar, çikolatalar, tatlılar, ağırlıklı olarak sütten oluşan ancak içeriğine şeker ilave edilmiş bazı çocuk gıdaları gibi çocuk beslenmesinde sıklıkla kullanılabilen çeşitli ürünler zaman yetersizliği nedeniyle inceleme kapsamına alınamamıştır. Zaman içinde bu gıdalar ile ilgili olarak ek raporlar çıkarılması düşünülmektedir. Ancak bu eksikliği şeker içeren gıdaları nasıl değerlendirmek gerektiğine dair bir yöntem önerisi ile bir ölçüde gidermek istedim. Kullanışlı, basit ve gıda seçimlerimizde bir kriter olarak kullanabileceğimiz bu yöntem rapor içinde şekerli gıdalara dair incelemelerin yer aldığı kısımda detaylı olarak anlatılmıştır.

Dünya Sağlık Örgütü’nün günlük alınmasını tavsiye ettiği şeker miktarı kriter alınarak yapılan incelemede, 0-18 yaş grubu aralığındaki çocukların hangi gıdayı, ne miktarda tüketirlerse, bünyelerine ne kadar şeker alacakları değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmenin konu ile ilgili ana ve babalar, yurttaşlar, gıda ve çevre aktivistleri ve medya çalışanları açısından kullanışlı bir rehber olabilmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla raporda yer alan hesaplama teknikleri kullanılarak hemen hemen her gıda için içerdiği şeker miktarı dikkate alınarak çocuk beslenmesine uygun olup olmadığına ya da ne sıklıkla tüketmenin uygun olacağına dair bir değerlendirme yapmak mümkündür. Aynı hesaplama yetişkinler için de kullanılabilir.

Obezite her yaştan insanda gözlenen bir sorun olsa da bu raporda mesele çocukluk çağında gözlenen obezite sorunu ile sınırlandırılmıştır. Çocuklarda obezitenin iki nedenle çok önemi vardır. Bunlardan ilki çocukluk çağı obezitesinin hayatın erken yaşlarında pek çok kronik, metabolik hastalığın gelişmesi için risk faktörü olmasıdır. İkincisi ise, obez çocuklarda ortaya çıkan psikolojik sorunların, bu çocukların ileri yaşlarda bile uyum sorunları ve özgüven eksikliği yaşamalarına neden olabilmesidir. (1)

Obezite meselesinin odak noktasına çocukları yerleştirerek, hem çocukların çok tükettiği abur cubur ve fast food tarzı gıdalara yakından bakmak ve hem de meselenin en önemli nedenlerinden birinin çocukların hak ve hürriyetlerine yönelik ihlaller ve ihmaller olduğunu göstermek amaçlanmıştır. Kanımca meselenin en önemli noktası da burada yatmaktadır.

Çocuk hakları ve hürriyetleri, dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu fiziksel ve psikolojik haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel bir kavramdır.  Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde benimsenen ve Türkiye dâhil 142 ülkenin imzaladığı sözleşme ile çocuk hak ve hürriyetlerinin korunması amaçlanmış ve taraf devletlerin sözleşme maddelerine kesinlikle uymaları gerektiği hükme bağlanmıştır. (2)

Dünya çocuklarının insan hakları yasası sayılan bu sözleşme ile 18 yaşına kadar olan insanlar  “çocuk” olarak nitelenmiş ve onların yaşama, korunma, eğitim, gelişme ve katılım haklarının güvence altına alınması karara bağlanmıştır. Bu sözleşmede 1. Kısımda yer alan ve çocukların, yeterli beslenme, barınma, dinlenme ve tıbbi (sağlık) bakım hakları ile çocukların bedensel ve ruhsal olarak sağlıklı gelişebilme haklarını düzenleyen maddelerde (Madde 24, 27 ve 36) yer alan hükümlerin yerine getirilmesinin ihmal ya da ihlal edilmesi ile obezite sorunu arasında bağlantılar vardır.

Bu bakış açısından yola çıkılarak yapılacak bazı düzenlemeler ile özellikle çocukluk çağında gözlenen obezite salgınının önlenmesine yönelik gerçekçi adımların atılabileceğine inanıyoruz.

 

Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması-Beslenme Durumu ve Alışkanlıklarının Değerlendirilmesi adını taşıyan çalışmada ise cinsiyet, yerleşim yeri gibi parametreler de dikkate alınarak ise 0-5 ve 6-18 yaş grubunda yer alan çocuklarda kilolu olma ve obezite oranları belirlenmiştir. Oldukça kapsamlı bu çalışmadan elde edilen veriler aşağıda özetlenmiştir. (11)

Çalışma kapsamında BKİ değerlerine göre değerlendirilen 0-5 yaş aralığındaki çocukların %8.5’i obez/şişman (E:%10.1, K:%6.8), %17.9’u hafif şişman olarak bulunmuş (E:%17.8, K:%18.0) ve obezite sorununun erkeklerde kızlardan daha fazla oranda olduğu saptanmıştır. Buna göre 0-5 yaş aralığında bulunan çocuklardan yaklaşık 660 bin; 6-18 yaş aralığında ise 1 milyon 300 bin çocuğun obezite sorunu yaşadığını söyleyebiliriz.  0-18 yaş aralığında en az 3.5 milyon çocuk ise obeziteye yatkınlığı artıran kilolu olma sorunu ile yüz yüzedir.

Yetişkinlerde Durum

Ülkemizde 1997-98 yılları arasında, 15 ilden 540 merkezde ve 20 yaş ve üzerinde 26.499 kişi ile “Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması-I” (TURDEP-I Çalışması)’ yapılmıştır. Çalışma 12 yıl sonra, 2010 yılında aynı yöntem kullanılarak ve aynı yerlerde tekrarlanarak zaman içinde obezite ve diyabet açısından ne gibi değişim olduğu sorularına yanıt aranmıştır

TURDEP-II çalışmasının yapıldığı yıl Türkiye’nin 20 yaş ve üzeri nüfusu 47.467.350 olarak tespit edilmiştir. Bu nüfus içinde diyabet hastalığına sahip kişi sayısının 6.503.027 (nüfusun %13.7’si) olduğu ve 1998 yılına kıyasla diyabetli kişi sayısının %90 oranında artış gösterdiği belirlenmiştir. 1998 yılında yapılan çalışmada kentli nüfus içinde diyabet görülme oranı daha yüksek çıkmışken, 2010 yılındaki TURDEP-II çalışmasında kentsel ve kırsal nüfusta diyabet görülme sıklığı arasında çok anlamlı bir fark kalmadığı vurgulanmıştır.

Aynı çalışmada 20 yaş ve üzeri nüfusta obezite görülme oranı %31.2 (15.237.019 kişi) olarak ve fazla kilolu nüfus ise %37.5 (17.088.246 kişi) olarak belirlenmiştir. 2010 yılında 1998 yılına kıyasla obezite oranının %44 oranında artış gösterdiği tespit edilmiştir. (19)

 

TURDEP çalışmaları obezite oranlarının zaman içinde sürekli arttığını göstermektedir. Bu artış ciddi bir toplumsal sorun olarak görülmelidir. Aslına bakılırsa obezitenin yol açtığı hastalıklar açısından ülkemizin bir numaralı halk sağlığı sorunu olduğu söylenebilir.

Meselenin bir başka yönü obezitenin neden olduğu hastalıklar için yapılan sağlık harcamalarıdır. Türkiye’de 7 milyon civarındaki diyabet hastasının tedavisi için her yıl Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın yüzde birine karşılık gelen, 11,4 ile 12,9 milyar TL harcanmakta olduğu tahmin edilmiştir. (20)

 

Sorunun en önemli noktası ise ülkemizde şeker hastalığı görülme yaşının da giderek düşüyor olmasıdır. Bunun en önemli nedeni çocukluk çağında gözlenen obezite sorunudur. Oysa obezite ile mücadele etmek için çok daha az maddi kaynak ayrılarak yapılacak çalışmalarla hem diyabetli hasta sayısını zaman içinde ciddi ölçüde azaltmak ve hem de çocukluk çağı diyabetindeki artışın önünü kesmek mümkündür.

Zaman içinde ciddi bir sorun haline geleceği şimdiden belli olan çocukluk çağı diyabetini önlemek, çocukların sağlıklı ve mutlu bir hayat sürdürebilme hakkını güvence altına alabilmek için devletin gereken çalışmaları yapması sadece olağan bir kamusal görev değil, icra makamında oturan herkes için de ahlâki bir sorumluluktur.

Bu kamusal görevin nasıl yerine getirilebileceği yanıtı olan bir sorudur. Ama bu kısa raporda o yanıtın sadece ana hatlarına değinmek olanaklıdır. Kapsamlı ve uzun soluklu bir kamu politikasının oluşturulması tıp, gıda, ziraat, beslenme, ekoloji, iktisat gibi çeşitli disiplinlerden insanların yapacağı kolektif bir çalışmaya bağlıdır ve ortaya çıkarılacak politikaların uygulanması Sağlık Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve yerel belediyeler gibi kamu kurumlarının sorumluluğundadır.

Abur cubur gıdaların belirli bir tanımı yok. Ancak bir gıda maddesini abur cubur olarak nitelemek için iki ölçütün o gıdada bir arada bulunmasının yeterli olacağı öne sürülebilir. İlk ölçüt gıdanın herhangi bir hazırlık gerektirmeden, alındığı anda tüketime hazır olması; ikinci ölçüt gıdanın besin öğeleri içeriği zayıf ancak kalorisinin yüksek olmasıdır. Bu iki ölçütün hangi gıdaların abur cubur sayılabileceğine dair yeterince fikir vereceğini düşünüyorum. Proteinler, yağlar, karbonhidratlar, vitaminler, mineraller, fenolik maddeler, antioksidanlar vb. gibi mikrobesin ögeleri, posa gibi çeşitli öğeler bir gıda maddesinin besin içeriğini oluşturur. Bu öğeler büyüme, vücut gelişimi, zihin ve beden sağlığının korunması açısından çok önem taşır. Besin öğeleri açısından fakir, kalori açısından zengin ve özellikle şeker ve yağ içeriği yüksek gıdalar abur cubur gıda olarak nitelenebilir.  Fast food restoranların menülerinde yer alan hamburger, pizza vs. tarzı çeşitli ürünler ve ilaveten satılan her türlü tatlı ve dondurma ürünü de abur cubur kategorisindeki ürünler gibi değerlendirilebilir.

Abur cubur derken fiyatı genelde 0,1 TL ile 5 TL arasında değişen enerji içecekleri, gazlı içecekler, meşrubatlar, meyveli-aromalı içecekler, kolalı içecekler, meyve suları, kızartmalar, cipsler, tüm çikolata ürünleri, tüm şeker ve şekerleme ürünleri (jöle şekerleme, sert şekerleme çikolatalı-kakaolu barlar), gofretler, bisküviler, kekler ve pastalar (yaş pastalar, ekler, kruvasan, donut, parfe, mozaik pasta, muffin, cupcake), dondurmalar… gibi ürünler kastedilmektedir. Herhangi bir markette bu tip ürünlerden yüzlerce çeşit bulunabilmektedir.

Örneğin sadece alkolsüz içecekler sınıfında dahi meyveli içecek, aromalı içecek, meyveli şurup, aromalı şurup, meyveli içecek tozu, aromalı içecek tozu, meyveli doğal mineralli içecek, aromalı doğal mineralli içecek, yapay soda, kola, tonik ve aromalı su gibi envai çeşit ürün bulunmaktadır.

Abur cubur yiyeceklerin çocuklardaki tüketimi dünya genelinde artmaktadır. Bu artışı çocukların hayatını sürdürebilmesi, büyüme ve gelişme gösterebilmesi için gıdalardan günlük olarak almaları gereken toplam kalori değeri üzerine eklenen gereksiz bir kalori yükü olarak görmek gerekmektedir. Yemek öğünlerimize eşlik eden şekerli, gazlı her tür içecekle; normal yemek öğünlerinin dışında yediğimiz her türlü atıştırmalık gıda vücuda ihtiyacı olan kalori miktarından daha fazlasının girmesine yol açmaktadır.

 

Apaçık ortada duran şey şudur: Şeker, yağ ve tuz içeriği yüksek (kalori değeri yüksek) besinleri sık tüketmek yol açtığı metabolik dengesizlikler nedeniyle obeziteye neden olan en önemli faktör olarak görünmektedir. (28) (29) (30)

  1. Genel Değerlendirme

Obezite ve özellikle de çocukluk çağı obezitesi günümüzün en önemli halk sağlığı sorunudur.

Çocukların yeme arzularını frenleyerek, beslenme konusundaki bireysel tercihlerini rasyonel kararlara göre şekillendirerek çözebilecekleri bir sorun değildir. Çocuklar kilo alımlarını kolaylaştıran bir gıda çevresi içinde bulundukları sürece hareketliliklerini arttırmak bir işe yaramayacaktır.

Obezite meselesi sağlık, gıda, tarım ve çevre sorunlarına daha bütüncül bir kamusal yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Bu raporda yer alan tespitler ve çözüme yönelik öneriler meselenin bütün veçhelerine temas etmekten uzaktır. Daraltılmış bir çerçeveye yaslanmaktadır. Dahası her ne yapılırsa yapılsın obezite sorununu bütünüyle ortadan kaldırmak da olanaksızdır; ancak obezite ve ona bağlı olarak zaman içinde ortaya çıkan hastalıkların toplumda görülme sıklığını azaltabileceğimiz de aşikârdır. Bu rapor meselenin önemini vurgulayan diğer pek çok çalışma gibi bir başlangıç noktası oluşturma ve ulaşılabilir bir kamusal hedef ortaya koyma niyetiyle yazılmıştır.

Obezite ve yol açtığı hastalıklar insanların acı çekmesine neden olmaktadır. İnsanların acısını dindirmek acısı dineni olduğu kadar acıları azaltanları da sağaltır; belki de bir arada yaşayabilmeyi ve bir toplum olabilmeyi sağlayan en önemli şey de budur. Ama hiç şüphe yok ki en başta yapılması gereken bir insanda bir hastalığa yol açan ve acı çekmesine neden olacak yolların önünü kesmeye çabalamaktır. Obezite sorunu ile mücadele bu çabalara gösterilebilecek en iyi örneklerden biridir. Ancak obezite sorunu sağlık, gıda, beslenme, ekoloji, siyasal sistem, küresel pazar sistemi gibi pek çok alandaki sorunlardan beslenen çok karmaşık bir sorundur. Karmaşık olması meselenin kamusal bir mesele haline dönüşmesini, tartışılabilir olmasını da çok zorlaştırmaktadır. Bu tip meselelerde genellikle olduğu gibi “konunun uzmanlarına havale edilmesi”, çözüm yollarının uzmanlarca oluşturulması gerekliliğine duyulan inanç ya da “devlet bu soruna bir çözüm bulsun” ifadesinde somutlaşan söylemler sorunun boyutlarını büyüten bir işlev görmektedir.

Obezite gibi her yaştan çok sayıda insanı ilgilendiren bir kamusal meselede aslolanın kamunun konuşması ve meseleye müdahil olmasının sağlanmasıdır. Uzmanlık bilgisi gerektiren, teknik veya karmaşık konuları anlaşılır kılmak, meselenin halkın geniş kesimleri tarafından tartışılabilir bir içeriğe dönüştürülmesini sağlamak bir bilim insanının asli görevlerinden biridir. Hala bir kamudan söz edebilir miyiz? sorusunu ya da ülkemizde sıklıkla dile getirilen “bir sorunun uzmanı olmayanlar konuşmasın” tarzı söylemleri dikkate almamak gerekiyor. Kamusal sorunların çözümünün uzmanlara bırakıldığı ve uzmanların da en çok konuştuğu yerlerden biri Nazi Almanya’sıydı.

Kamusal sorunları kamusal ortamda konuşulur kılmalıyız. Tartışmaları kamusal kılmak sorunun sahibi olarak görünen kişilerin uzmanlık alanına ya da bir meslek grubuna müdahale değil; o uzmanlık alanının ya da meslek grubunun kamu ile kurduğu ilişkiye müdahaledir. Bir toplumda böyle müdahalelerin yokluğu da bir garabet olarak görülmelidir. Amaç bir mesele üzerinde sadece devletin sorumlu kurumlarının temsilcilerinin, özel sektörün reklam ve halkla ilişkiler departmanlarının ve meselenin asli sahipleri olarak görülen uzmanların değil kamuoyu, tüketici veya halk dediğimiz kitlenin meseleyi konuşur olmasını sağlamak olmalıdır. Uzmanlık bilgisini, deneyimini kamuya açık kılmak, hayati konuları kamunun tartışmasını sağlamaksa entelektüel sorumluluğun ve akademik ahlakın bir gereğidir; öncelikli görevdir.

Obezite sorununun mevcut sistem içinde çözümü zor; kamu kurumları dediğimiz şeyler de var olan ekonomik sistemin bir parçası çünkü. Ancak sistem değişikliği kamu kurumlarına olan ihtiyacı ortadan kaldırmayacaktır; mesele bu kurumların yapısı ve işlevinin nasıl düzenleneceğidir ve her şey bir yana kamu dediğimiz şey kamusal kurumlarla da nefes almaktadır. Kamu kurumlarının neoliberal sisteme eklemlenmiş olması bu kurumların geniş ölçekli sorunların çözümünde kullanılabilecek etkili araçlar olma niteliğini henüz ortadan kaldırmadı.

Sağlıklı gıda maddeleri üretmenin birincil koşulu sağlıklı bir doğal ortam içinde yaşamaktır ve dolayısıyla doğal hayattaki bozulmayı, kimyasal kirlenmeyi engellemek için neler yapabiliriz? Gıda üretimi ve tüketimi süreçlerine nasıl müdahil olabiliriz? Toplumsal meselelerin çözümü üzerinde etkili olabilecek siyasal pratikleri nasıl oluştururuz? Kamusal kaynakların kamu yararına kullanılmasını nasıl sağlarız? gibi sorular üzerinde düşünmek, yanıtlar aramak, çaba göstermekten vazgeçmemek gereklidir. Her insan gücü yettiği ölçüde çabalayabilir elbette; evde çocuklarla birlikte yemek yapmak gibi mütevazı bir çaba bile zamanla çocukların yiyeceklerle kurduğu ilişkiyi değiştireceği için obezite sorununun çözümüne katkı sağlayacaktır.

Hiç şüphe yok ki, “toplumsal meselelerin çözümü için ne yapmalıyız? sorusu üzerinde birlikte düşünmeyi vaat eden bir sorudur.”

Raporun tamamına aşağıdaki bağlantıdan ulaşılabilir

 

01.Çocukluk Çağı Obezitesi Raporu