Bir Kentsel Dönüşüm “Numune”si

“Devletimize hak vermiyor değiliz veriyoruz. Ama onlar da bizlere hak versinler. Biz de vatandaşız. Ben o mahallede doğdum o mahallede büyüdüm, 63 yaşımdayım 85 yaşındaki hasta anneme bakıyorum. Ben o kadını nereye sürükleyebilirim? Sayın Valime Kaymakamıma, bütün vekillerime sesleniyorum, nereye götüreyim ben o kadını? Benim tek istediğim versin anahtarımı, alsın anahtarını. Ben o kadını konteynerde yaşatamam ben o kadını kiralarda süründüremem, alzheimer hastası kadın. Benim anneme sebep olmaya hakları yoktur. Bizleri kiralarda, orada burada süründürmeye kimsenin hakkı yoktur. Senelerce vergimi vermişim, benim emekli maaşımdan başka bir şeyim yok, beni kimsenin rezil rüsva etmeye hakkı yoktur. Versin hakkımı alsın hakkını.” (fotoğraf, İskenderun Gazetesi)

Bu yakarışa bugün Türkiye’nin “kentsel dönüşüm” heyulasının çöktüğü her şehirde rastlayabilirsiniz. Bu sözler ise İskenderun Numune mahallesinden yükseldi. Adı gibi Numune bir mahalle. Kentsel dönüşüm kaosunun pek çok sorununu içinde barındıran bir örnek gibi yani. 

 

 Numune Mahallesi sakinleri bugün dertlerini anlatmak için Ankara’dalar gidiyor. Biz de geçtiğimiz hafta sonu İskenderun’a Sosyal Derneği Haklar Derneği ve İnsan Hakları Derneği ortaklığında, DEM Parti İzmir Milletvekili İbrahim Akın ile birlikte Ekoloji ve Barınma konulu bir panel için gittik. Ama gündemimiz daha çok Numune Mahallesi oldu. İskenderun Temsilcimiz Avukat Bülent Akbay daha önce bu mahalleyi gündeme getirmişti. Heyelan bölgesi olduğu belirtilen eski ve çok uzun yıllardır oturulan bir mahalleydi. Şimdi mahallenin 2 sokağında yerleşik vatandaşın evlerini boşaltmaları isteniyordu. Böylesine büyük bir deprem yaşamış bir bölgede elbette heyelan önlemleri almak gerekti. Ancak mahallede itiraz vardı. Gidip görelim vatandaşla konuşalım istedik.  

Doğal bir yeşilliğin içinde dar sokaklar, ilk bakışta derme çatma gibi görünse de iki katlı, geniş yaşam alanlı, müstakil ya da bitişik evler, sokaklara atılmış masalar, sandalyeler… Tarih, kültür, gelenek, komşuluk hepsi tek karede görünüyor. Açık kapıdan sokağa kaçan kedisini yakalayıp eve sokan kadın, bizi görür görmez çay bardağında “tarzı hususi” kahve getiren bir başka kadın, Kasım güneşinin ısıttığı sokağa doluşmuş kimi öfkeli, kimi endişeli kadınlı erkekli vatandaş bize hiç yabancı değil. Bu görüntüyü, İstanbul’un artık yok edilmiş mahallelerinden edilip TOKİ’lere gönderilen vatandaşların sıcaklığında görmüştük.  

“İşgalci değiliz” 

1939’da yani Hatay’ın Cumhuriyet olmasından önceden beri burası bir yerleşim alanı. Avukat Mehtap Sert’in verdiği bilgiye göre, burada Fransızlar bir kadastro çalışması yapmış, yani burası kadastrolu ve tapulu bir yer; hazinenin alanı değil. Sert, “risk alanı” ilan etmelerinin sebebi bu diyor. Fransızlardan sonra bu kayıtlar Ankara’ya tapu kadastro genel merkezine gönderilmiş. Avukat Mehtap Sert, vatandaşlara “Ankara’ya başvuru yapıldığında, tapunun kime ait olduğu, sizin orada nisasız kazasız orada oturuyor olmanız ve 1975 yılının Haziran ayından öncesine ait bir su aboneliğinizin olması, sadece size de değil atalarınızdan birine de ait olması, miras hukuku anlamında size devredilen bir su aboneliği dahi varsa, hepsi çıkar; bu sizi zaten sizi hak sahibi yapıyor” dedi. Buradan da ilerlenebileceğinin sinyalini verdi. Peki neden böyle bir açıklama yapılma ihtiyacı duyuluyor? Çünkü burada oturan vatandaşlar, bu yerleri, evleri, arsaları buranın çoğu Hıristiyan eski sahiplerinden senet karşılığı satın almışlar. Zaten Hıristiyan mahallesi diye biliniyor halk arasında. Mahallenin bu bölgesine ait o dönemde tek bir toplu tapu olduğu için, evini her satan kişi para karşılığı senet vermiş. Bunlar ellerinde. O gün bugündür de vergi, elektrik, su hepsini ödüyorlar. Ancak buranın tahliyesi ilk gündeme geldiğinde bu insanlara “işgalci” muamelesi yapıldığı söyleniyor. Bir vatandaş “Kaymakamlık tarafından bize siz işgalcisiniz, size hak sahipliği verirsek sizi ödüllendirmiş oluruz” dendiğini belirtti.  

 

Kentsel Dönüşüm Tarihi 2013 yılında yalnızca Numune değil bu bölgede, Meydan, Cumhuriyet, Pınarbaşı, Esentepe, Modernevler Mahallelerinde 3 ayrı alan Bakanlar Kurulu Kararı ile riskli alan ilan ediliyor. Ancak muhtarların da içinde olduğu sivil toplum kurumları riskli alan kararına itiraz ediyorlar. 2016’da Danıştay 14. Dairesi 6 mahalledeki riskli alan kararına yürütmeyi durdurma veriyor. 2017’de Bakanlar Kurulu yeniden karar alsa da bu mahallelerde kentsel dönüşüme karşı eylemler oluyor ve karar yeniden iptal ediliyor. 6 Şubat depremi sonrası tüm deprem bölgesi gibi bu mahallelerde de yıkım oluyor, pek çok vatandaş hayatını kaybediyor. İşte iktidar tarafının “kentsel dönüşüme engel oldular” diyerek dönemin Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’a yüklendikleri yerlerden biri burası. Zira Savaş da bu karşı eylemlerde vatandaşın yanında durmuş. Ancak konumuz olan iki sokakta depremde yıkılmış ev yokmuş. Mahalle muhtarı da şöyle anlatıyor: “6 muhtar arkadaşımla birlikte buranın mücadelesini verdik. 6 mahallenin riskli bölgesi vardı. Biz bu riskli bölgeyi kaldırmak için çok uğraştık ve kaldırdık Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle. Sonra dedik ki, tapu alalım.” O dönemin Belediye Başkanı Fatih Tosyalı’nın tapu verme konusunda olumlu baktığı da belirtiliyor.  Son hali ile muhtarın ve vatandaşın verdiği bilgiye göre de şu an boşaltılması istenen 194. ve 195. Sokakta depremde yıkılan bina yok. Şu an yıkım yapılan binalar metruk olan, kullanılmayan, sahibi bulunmayanlar. Ancak elbette mahallenin diğer bölgelerinde yıkım olmuş.  

Hak Sahipliği  

İşte bu kentsel tarihin ardından gelinen “işgalci” damgası vatandaşı kızdırmış. Bizimle görüşürken de hepsinin elinde dosyalarında onlarca yıllık bütün evraklarını taşıyorlardı. Avukat Bülent Akbay geçtiğimiz aylarda vatandaşların ve muhtarların mücadelesi ile mahallenin hak sahipliği elde ettiklerini söyledi. “Bana ilk geldiklerinde evler o gün yıkılacaktı, baktılar direniliyor, değişiklik yaptılar. Sonra bu hak sahipliği verildi. Biz o zaman kamulaştırma istemiştik. Kira bedeli istemiştik. Hatta yazı yazdılar konteynere alınacaklar diye, konteyneri da kabul etmedik” diye anlattı.  Ancak hak sahipliği konusunda vatandaşın güveni yok. Kaymakamlığa gidip imza vermişler; Kaymakamlık da bu konuyu AFAD’a devretmiş görünüyor. Şu an boşaltması istenen 101 hane var. Bu sayı, 11 ile başlamış, 17’ye, 61’e, 95’e çıkmış, şu an 101 hane. 125.000 Türk Lirası da taşınma bedeli vadediliyor.  Bir vatandaş şöyle diyor: “Bize hak sahipliği vermişler neye dayanarak vermişler bilmiyoruz. Güvenmiyoruz. Ortada belirgin bir yazı yok, ama 20 gün sonra bu evlerin hepsini yıkacağız diyorlar. Tehdit ediyorlar. İktidarın rant iştahı var, vatandaşın da sağlıksız yerde yaşama sorunu var. Bu ikisi arasında dengeyi bulmak gerek, vatandaşın daha sağlıklı caddesi, yeşil alanı olan bir yerde yaşaması gerekiyor. Kaymakamlık hakkın koşulları bilinmiyor, 101’in 55 kişisinden imza almışlar, ama elle tutulur bir şey vermediler.”  Yıkılmamış enkaz Tabii burada depremde yıkılmış bina söz konusu olmadı ve binalar hala sapasağlam yerlerinde durdukları ve hatta bazıları yerinde güçlendirme yapıldığı için vatandaş bir enkazı değil evi olduğu için konuya farklı açılardan bakıyor.

 

 

Avukat Bülent Akbay bu konuda Numune sakinlerinin hakkı olduğunu düşünüyor. Devlet depremdekilere hak sahipliğini verirken diyor ki “sana yeni bina yapacağım, onun bedelini öde, çünkü binan yıkılmış”. Oysa burada binalar da yıkılmamış. Bu nedenle kamulaştırma bedelinin de verilmesi gerektiğini düşünüyor. Bir vatandaş şu yorumu yapıyor: “Bana parayla TOKİ ev mi verecek? Böyle bir dünya yok, benim malım zaten değerlidir. Araştırılsın bakalım metrekaresi ne kadar. Bana TOKİ’den vereceği 1 milyarlık evle 5 milyarlık evin fiyatı aynı olamaz.” Sudan’da yıllarca çalışarak para biriktirdiğini, gelip evini diğer kardeşlerinin hakkını ödeyerek satıl aldığını, belediyeye danışarak çelik güçlendirme yaptığın belirten Ömer Sıvacı aynı zamanda Numune Mahallesi Barınma Mağdurları Platformu sözcüsü.Sıvacı riskli alan ilanı sonrası tahliye kararının resmi bir bildirim yapılmadan duyurulduğunu söyledi. DEM Parti Milletvekili İbrahim Akın vatandaşlara barınma haklarına sahip çıkabilmek için birlikte hareket etmeleri gerektiğini ısrarla söyledi. Şu uyarılarda bulundu: “Sizin durumunuz hukuksuz değil, sizin binalarınızı farklı farklı gerekçelerle yıkmak isteyebilirler. Ama burada örgütlü davranmanız önemli. 55 kişiye verilen diğerlerine verilmezse, 55 kişi üzerinden sizi bölmeye çalışırlarsa mahalleli birbirine düşer ve bireysel çözümlere gitmek zorunda kalır. Bu yüzden bu işi birlikte sürdürmeniz ve barınma hakkınıza sahip çıkmanız gerekiyor.” Öte yandan bu “heyelan” tehlikesi işaret edilen tepe mahallelerinde pek çok imar izni verilmiş durumda. Yamaçlarda yeni konutlar bulunuyor. Hatta İskenderun Devlet Hastanesi de Numune Mahallesi’ndeki yamaçta. Hastane katları arasında ciddi kot farkı var. Bu mahalle de her eski mahalle gibi geçmişten beri kentsel dönüşüm projelerinin hedefinde olmuş. Bir dönem yerinde dönüşümden söz edilmiş ama bir ilerleme sağlanmamış.  

Heyelan mı, Soylulaştırma mı? 

Mahalle sırtını küçük bir tepeye dayamış. Buradan kaya düşme tehlikesi olabileceği söylendi. Olabilir. Ancak mahallenin yıkıma konu bu bölgesine girdiği anda insanın gözünüzün önüne ister istemez Arnavut Kaldırım döşenmiş sokaklar, küçük dükkan ve butikler, otel, kafe, restoran, hediyelik eşyacıların arasında Amerikan dış cephe malzemeli konutlar gelmiyor değil. Çünkü bu tür eski mahallelerin nereye evrildiğine hep tanık olduk. Tam bir soylulaştırma alanı olmaya yatkın; ama dedim ya heyelan ve deprem tehdidi olunca önümüzde “yok canım” diyoruz.

Ancak gelgelelim Belediye Başkanı Mehmet Dönmez’in heyelana konu Çankaya Tepesi’ni gezerek “Buraya biz cam seyir terası yapmak istiyoruz”, sözleri bir hayli şüphe yaratmış. Başkan bu açıklamayı defalarca Belediye Meclisi’nde yaptığı gibi alan ziyaretinde de yapmış. Şöyle diyor: “Çankaya Tepesi’nde, İskenderun’a en hakim noktadayız. Proje çalışmalarına başladık. Burası Çankaya, Buluttepe, Gültepe, bütün tepe mahallelerinin yükünü alabilecek bir sosyal tesis haline gelecek. Buraya bir cam teras koyacağız, 360 derece İskenderun’u görecek” İskenderun’a ciddi katkı sunacak dediği cam terası yapacağı Çankaya Tepesi, eskiden Ramazan topunun atıldığı tepe. Bir vatandaş “On yıllarca top atılan tepede heyelan tehlikesi mi olur” diye soruyor. Sevgili Can Atalay’ın hiç unutmamamız gereken bir sözü vardır, pek severim. Numune yazısını bu sözle bitireyim. Der ki “Kentsel dönüşüm sözünü her duyduğunuzda titreyiniz, kendinize geliniz ve tedbirlerinizi alınız. Kulak dolgunluğu ile öyle deniyor diye, âdettendir diye kabul ederek bu kavramı kullananları ise nazikçe uyarınız, hatasından dönmeye çağırınız: “Sanırım depremde ölmememiz/yaralanmamamız için yapılması gerekenlerden, afet riski ile ilgili alınması gereken önlemlerden söz ediyorsunuz.” 

 

Leave a Reply

Your email address will not be published.