
Kocaeli Dilovası’nda, 8 Kasım Cumartesi günü Ravive Kozmetik deposunda çıkan yangında ikisi çocuk 6 kadın işçinin yaşamını yitirmesi, “iş kazası” olarak geçiştirilebilecek bir olay değil; sistematik bir sosyal cinayettir.
Bu katliam, 3 Temmuz 2020’de Hendek’teki havai fişek fabrikasında yaşanan ve 7 canımızı alan katliamın acı bir kopyasıdır. Her iki olay da aynı sömürü düzeninin, aynı cezasızlık politikasının ve aynı denetimsizlik sisteminin kaçınılmaz sonucudur.
Bu katliamların temelinde, neoliberal politikalarla mülksüzleştirilen ve en güvencesiz koşullarda çalışmaya mecbur bırakılan ucuz kadın emeğinin azami sömürüsü yatmaktadır.
Dilovası’nda bugün karşımıza çıkan tablo da farklı değildir. Sermaye, maliyeti düşürmek, sendikal örgütlenmeyi engellemek ve “işsizlik tehdidi” ile en ağır koşulları dayatmak için bilinçli olarak kadınları ve çocukları hedef almaktadır. Ruhsatsız bir imalathanede, parlayıcı kimyasalların ortasında çocukların çalıştırılması, bu sömürü düzeninin vardığı vahşeti göstermektedir. Yangın merdiveni ve söndürme sistemlerinin bulunmaması, ruhsatsız çalışma ve temel İSG önlemlerinin yokluğu, tıpkı Hendek’te olduğu gibi, işçi sağlığı ve güvenliğinin “maliyet unsuru” olarak görüldüğünün kanıtıdır. Bu, patronların kâr hırsının, işçilerin yaşam hakkından üstün tutulduğu bir sömürü rejimidir. Denetimsiz, sigortasız, en temel yaşam hakkı olan güvenlikten yoksun bir şekilde çocukları ve kadınları bir kimya deposuna kilitlemek, “ihmal” veya “taksir” ile açıklanamaz. Bu, “olursa olsun” zihniyetidir ve hukuktaki karşılığı olası kastla cinayettir. SGK İl Müdürü dahil 7 kamu görevlisinin yangından sonra açığa alınması, bu “sosyal cinayet” ağının idari ve siyasi ayağını açıkça ortaya koymaktadır. Bu katliam, sadece patronun değil, bu denetimsizliğe göz yuman, bu sömürü düzenine yol veren siyasal iktidarın ortak sorumluluğundadır.
Kaldı ki bu denetimsizlik ve sömürü düzeni, bizzat cezasızlık politikasından cesaret almaktadır. 7 işçinin yaşamını yitirdiği Hendek katliamında, Yargıtay 12. Ceza Dairesi yaklaşık bir yıl önce patron Yaşar Coşkun’un fiilinin ‘bilinçli taksir’ değil, ‘olası kastla öldürme’ olduğuna hükmederek emsal bir karar vermiştir. Ancak Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi, daha iki ay önce, bu hukuki kazanıma açıkça direnmiş; Yargıtay’ın ‘cinayet’ dediği fiilde ısrarla ‘bilinçli taksir’ kararı vererek davadaki tek tutuklu sanık olan patronu 15 milyon TL güvence bedeli gibi utanç verici bir tedbir ve ev hapsi şartıyla tahliye etmiştir.
Hendek’te adaletin bu şekilde yargı eliyle engellenmesi, sermayeye ‘İşçiyi öldür, parasını öde ve hapisten çık’ mesajı vermiştir. Bugün Dilovası’nda ikisi çocuk 6 kadın işçisinin daha yaşamını yitirmesi, Hendek’te patronu koruyan o direnme kararının ve meşrulaştırılan cezasızlığın doğrudan bir sonucudur.
Sosyal Haklar Derneği olarak; Soma’da, Hendek’te, Amasra’da, İliç’te ve şimdi de Dilovası’nda yaşanan bu sosyal cinayetlerin karşısında, yaşam hakkını savunmaya devam edeceğiz.
Bu cezasızlık zırhı kırılana dek; sadece göstermelik olarak gözaltına alınanlar değil, bu sömürü düzenini ayakta tutan tüm gerçek sorumlular en ağır cezayı alana kadar bu davanın takipçisi olacağız.
Leave a Reply