Uzaktan Eğitim ve Kadın Emeği

Görsel: Milo Manara

Covid-19 pandemisi, çoğunlukla kadınların üstlendiği ev içi ücretsiz ya da “görünmeyen” emeğin ne denli vazgeçilmez olduğunu hiç olmadığı kadar açık bir biçimde ortaya koydu. Pandeminin ilanıyla birlikte, eğitim ve çocuk bakım kurumları kapatıldı (açıldığı durumlarda da her an tekrar kapanma ihtimali gündemde oldu); yaşlılar ve kronik hastaların sağlık ve bakım hizmetlerine erişimi kısıtlandı; ev içi ücretli temizlik ve bakım hizmetinden faydalanmak zorlaştı; hane nüfusu hep birlikte eve kapandığından yemek yapma, temizlik, çamaşır, alışveriş gibi ev işi yükleri arttı. Bunların her biri kadınların hane içindeki ücretsiz emeğiyle karşılandı.

Uzaktan eğitim ve pandemi dönemi eğitim politikalarının belirsizliğinin kadın emeği üzerindeki etkilerini, kadın öğrenci velileriyle konuştuk.

“Eşim bankacı, bir aydır evde. Ama o sabah 9’da bilgisayarını alıp odaya giriyor ve kapısını kapatıp çalışıyor. Ben de o kadar saat çalışıyorum. Ama ben kapımı kapatamıyorum örneğin. Özellikle kızım küçük, epey ilgi istiyor. Oğlumun bir şeye ihtiyacı olabiliyor… Evde dört kişilik bir nüfus. Ev ayakta yani. Sabah 8’de başlayıp, gece 10-11’e kadar… Evde yemek, alışveriş, ev temizliği… Bunların hepsi üst üste biniyor gerçekten. Ne olursa olsun… Bu kesinlikle ekstra yük. Yemek açısından da öyle… Önceden herkes işe, okula bir yere dağılır ve iş bölümü daha kolay yapılabilirken şimdi ne saat mefhumu var, ne iş bölümü… Sürekli bir şeyler hallediyorum evin içinde… Hep bir koşuşturma halindeyiz. Bu tabii ki beni çok yoruyor.”

 

Kısaca mesleklerinizle, pandemide nasıl çalıştığınızla başlayalım mı?

Ayşe: Ben öğretmenim, bir devlet okulunda çalışıyorum. Bir süre yüz yüze eğitim yaptıktan sonra tekrar uzaktan eğitimdeyiz ve evden çalışıyorum. Evliyim, iki çocuğum var. Biri 10, biri 4.5 yaşında. Büyük erkek küçük kız. Oğlum bir devlet okulunda beşinci sınıf öğrencisi. O da uzaktan eğitimle devam etmeye çalışıyor. Kızım kreşteydi, hastalık korkusundan dolayı onu aldık. O da evden devam ediyor. Benim yönlendirmelerimle, internetten falan bulduğumuz etkinliklerle ona bir şeyler bulmaya çalışıyoruz. Ama hem ben çalışıyorum hem oğlumun dersleri derken biraz süreç hem zorlayıcı geçiyor hem koşuşturmalı oluyor. Ben bir yandan öğrencilere nasıl faydalı olabilirim bunun derdindeyim. Bir taraftan çocuklar için… Sıkıştırıyor yani sağdan soldan. Biraz zor geçiyor benim için.

Ebru: Ben yayın sektöründeyim, yayınevinde çalışıyorum. Sekizinci yılım. Düzeltmenlik yapıyorum, bir de dışarıdan editörlük yapıyorum. Sekiz yaşında da bir çocuğum var. Bekar anneyim. Pandemiyle beraber bir kere… Yayınevinden aldığım para yetmediği için hep dışarıdan iş yaparak geçiniyordum. Sektör durduğu için aldığım ek işler bitti. Dolayısıyla ekonomik anlamda çok zorlanmaya başladım. Babası yeni nafaka vermeye başladı ondan önce vermiyordu. Benim için en büyük zorluğu bu oldu. Uzaktan eğitim konusu birçok açıdan çok zor benim için. Bir tanesi, benim işim okumak. Okuyarak bir şeyler yapıyorum. Hep kafamı vermem lazım. Ama sürekli öğretmenin sesini duyuyorum, çocukların sesini duyuyorum, arada oğlum geliyor bir şey istiyor… Çok fazla bölünüyorum. Dolayısıyla normalde sekiz saat mesainiz varsa bir bakıyorum gece 11’de 12’de falan bitmiş. Ben hala çalışıyorum… Ya da o banyo yaparken falan çalışıyorum, yemek yerken çalışıyorum falan. Kendime böyle şeyler koymaya başladım. Şimdi o kitap okurken ben de kendi işimi yaparım gibi… Böyle saçma bir döngüye girdim.

Pınar: Benim de 10 yaşında oğlum var, beşinci sınıfa başladı. Ben de bekar anneyim. Ben aslında on yıldır – hatta öncesi de var – evden çalışıyordum. Ama pandemi başından bu yana bu home office’in yapısı çok değişti. Ben çalışma saatlerimi genelde oğlumun okul saatlerine göre 9-6 gibi ayarlıyordum önceden. Akşam da onunla ilgilenebilecek şekilde… Yani ev benim için evden çok bir ofisti daha önce. Pandemiden sonra her şeyi evden yapmaya başladık. Ve benim eğitimle ilgili en büyük sıkıntım başından beri her şeyin belirsiz olması. Eğitim evde mi olacak, okulda mı olacak, herhangi bir biçimde uzaktan eğitim olacak mı olmayacak mı… Bunlar konusunda hiç önden bilgi verilmedi. Geçen sene Mart ayında bir kesildi…. Devlet okulunda olduğu için uzaktan eğitime falan geçilmedi. Mart’ta sanki yaz tatiline girilmiş gibi oldu. En azından bizim öğretmenimiz herhangi bir uzaktan eğitim falan yapmadı. Çocuklar da bunu tatil gibi algıladı. Tamamen de eve kapandık. Ve ben de kendi hesabıma çalıştığım için ve sabit gelirim olmadığı için özellikle ilk 3 ayda-Mart’tan Haziran’a kadar-işlerim durma noktasına geldi. Sonrasında da eski standardına hala oturamadı. Maddi olarak çok fazla zorluk çektim hala çekiyorum.

Ben tercümanım bu arada, ikimizin de evde olması… Ben sürekli bilgisayar başındayım. Örneğin Eylül başında uzaktan eğitime geçtiğimizde ben bilgisayarımı oğluma vermek zorunda kaldım. Ben eski bilgisayar üzerinden çalışmaya başladım. Çok eski bir bilgisayar, sürekli kesintiler oluyor. Ya da ben tam işime konsantre oluyorum… Ebru’nun da söylediği gibi sürekli beynini kullanman gereken bir iş olduğu için… Sürekli kafanda cümleler tasarlıyorsun, yazıyorsun, dışarıdan bölünmemen gereken bir iş. Ama sürekli işte bağlantı koptu, dersten düştüm, öğretmen beni derse almadı… Sürekli bir beni çağırma durumu var… Bunlar da yaptığın işi iki kat yorucu hale getiren şeyler. Ve ben bunların hepsiyle tek başıma baş etmek zorunda kaldım.

Deniz: Benim durumum tamamen farklı. Ben hiç evde oturmadım. 7 yaşında bir kızım var, ilkokul birinci sınıfta. Moleküler biyoloğum ve sürekli olarak sahada çalışmaya devam ediyorum. Girdiğim ortamlar hep covidli ortamlar. Benim için, kızımla ilgili olan kısmı şöyle zordu. Onu babasına bırakıyorum sabahları, bütün gün orada derslere giriyor. Ki nefret ediyor tabii ki. Zaten hiçbir okul tecrübesi yokken çocuk okula bu şekilde başladı. Yani şimdi adapte olmaya başladı sanırım. Ama benim için zorluk kısmı şu: bütün anneler neredeyse çocuklarının yanında ben yokum. Ve bu beni sürekli kızıma karşı eksik hissettiriyor. Çünkü ilgilenemiyorum hiçbir şekilde. Babası da ara sıra bu şekilde konuşuyor. Benim için okul zorluğu kısmı bu kadar. Çok fazla işime bir etkisi yok.

Ayşe senin mesela ortalama bir günün nasıl geçiyor? Çünkü sen kendin online ders veriyorsun, oğlun online ders alıyor ve çok küçük bir kızın var.

Ayşe: Bizde çapraz programlar. Ben İngilizce öğretmeniyim ama ilkokulda çalışıyorum. Mesela benim pazartesi günü sabahtan dersim varsa oğlumun öğleden sonra dersi var. Artık çakışmıyor. Önceden çakışıyordu çok ciddi sorun yaşıyorduk. Belki yaşının da etkisiyle oğlum kendisi halledebiliyor. Benim çok fazla yanına gidip bakmam gerekmiyor. Ama kızım sıkıntı. Çünkü o epey ilgi istiyor. Benim derslerime katılıyor zaten, özellikle ikinci sınıflarla olana. Geliyor, kucağıma çıkıyor, arkada oturuyor. O hep etrafımda. Çocuklar da tanıyorlar onu artık. İlgiye çok ihtiyacı olan bir dönemde. Ders aralarında gidip bakıyorum. Televizyon açıyorum, hiç istemediğim ve sevmediğim halde televizyona mahkum ediyorum belli bir süre. Dersten sonra ilgileniyorum. Dışarı çıkıyoruz, kendi etkinlik kitaplarından bir şeyler yapıyoruz… Ama çok zorlayıcı oluyor. En çok ailemizde onun olumsuz etkilendiğini düşünüyorum yaşından dolayı.

Peki annelik mesaisi kısmı nasıl yürüyor? Bakım desteği alabiliyor musunuz? Kreş, anne dışındaki ebeveyn, bakıcı ya da anneanne babaanne gibi…

Ayşe: Çok kötü çok. Ben ağlayayım mı? Başlayayım mı ağlamaya? Bizim destek alacak hiç kimsemiz yok. Pınarla bizim hep konuştuğumuz bir konudur hatta. Ben başım sıkıştığı zaman yine kendi başımı sıkıştırıyorum. Çocuklar hastalansa ya da yardıma ihtiyacım olsa… Her konuda kendi başımın çaresine bakıyorum. Destek olabildiği kadar eşim… Biraz benim dürtmemle yardımcı oluyor bazen.  Eşim önce dışarıda çalışıyordu, eve geçti. Eşim bankacı, bir aydır evde. Ama o sabah 9’da bilgisayarını alıp odaya giriyor ve kapısını kapatıp çalışıyor. Ben de o kadar saat çalışıyorum. Ama ben kapımı kapatamıyorum örneğin. Özellikle kızım küçük, epey ilgi istiyor. Oğlumun bir şeye ihtiyacı olabiliyor… Evde dört kişilik bir nüfus. Ev ayakta yani. Sabah 8’de başlayıp, gece 10-11’e kadar… Evde yemek, alışveriş, ev temizliği… Bunların hepsi üst üste biniyor gerçekten. Ne olursa olsun… Bu kesinlikle ekstra yük. Yemek açısından da öyle… Önceden herkes işe, okula bir yere dağılır ve iş bölümü daha kolay yapılabilirken şimdi ne saat mefhumu var, ne iş bölümü… Sürekli bir şeyler hallediyorum evin içinde… Hep bir koşuşturma halindeyiz. Bu tabii ki beni çok yoruyor.

Ebru: Benim de annem çok uzakta ve zaten 65 yaş da olduğu için böyle bir yardım alamadım. Böyle bir süreçte almak da ister miydim emin değilim. Çünkü anneannesinin yanında çok şımarıyor ve dinlemiyor onu. Bu otorite iyice ortadan kalkardı. Şöyle bir şansım var, partnerimle beraber yaşadığımız için bu süreçten beri böyle bir iş bölümü yapabiliyoruz. O çok ilgileniyor çünkü. O işe gitmeden önce ilgileniyor mesela. Ablam biraz yakın oturuyor bazı günler o alıyor falan. Ama şöyle bir şey var, bunu hepimiz yaşıyoruzdur… Mesela bilgisayarında bir şey bozulduğu zaman da evde kim olursa olsun çocuk anne diyor ve siz gidip koşuyorsunuz. Bayağı delirtici bir şey aslında… Ama karşılıklı olarak çok acayip buna alışıyoruz. Ve bu alışma da benim çok sinirimi bozuyor. Mesela yalnızlık… Yalnızlık nasıl bir şeydi acaba, o kadar özledim ki… Yalnız kalmak, tek başına vakit geçirmek falan…

Babadan destek alabiliyor musun bakım için?

Ebru: Babası bir yıldır yurtdışında yaşıyor. Burada olsa destek alır mıydım… Ona da çok emin değilim. Muhtemelen çok almazdım. Ama bir yıldır zaten görüşemiyorlar.

Pınar: Biz pandemi başladığında babasıyla bir yıldır ayrıydık. Bir önceki Mart’ta ayrılmıştık. O dönemde çok düzenli olarak hafta sonu babasına gidiyordu. Cumartesi öğleden sonra gidip Pazar akşama kadar onunla kalıyordu. Ama hepinizin de bildiği gibi biz Mart ayında bu karantinaya gireceğiz, en fazla birkaç ay evlere kapanacağız sonra bitecek gibi düşündüğümüz için, babası da fazla insanla muhatap olduğu bir işte çalışıyor diye bir süre daha güvenli olsun diye göndermeyeyim dedim. Daha çok korkuyorduk ve bu kadar uzun süreceğini de bilmiyorduk. Babasına göndermemeye başladım. Bu iş uzadı, bir süre babası da üç ay kadar işe gitmedi aslında. Ama benim birkaç hafta veya ay göndermeyeyim bakalım durum ne olacak diye başladığım şey bir sürekliliğe dönüştü. Yani Mart’tan bu yana babasına hiç yatılı gitmedi. Çünkü babası o şekilde bir düzen oluşturmadı. Özellikle ilk 3-4 ay biz 7/24 birlikteydik oğlumla. Benim annem babam yakında oturuyor ve çok ilgililer. Normalde istediğim zaman bırakabiliyorum ama yaşlarının ileri olması, kronik hastalıkları olması falan ilk 3-4 ay hiç bırakmadım. Yaz döneminde braz kontrollü olarak arada annemlere bırakmaya başladım, şimdi yine bırakıyorum. Ama ne oluyor? Ben onu gönderiyorum ve yine hiçbir şey yapamıyorum. Tamam ben yaş itibariyle çok risk grubunda değilim, kronik hastalığım yok. Biraz daha rahat davranabilirim. Ama benim sosyalleşip bir şey yapabilmem için çocuğumu anneme babama bırakmam gerekiyor ama onlara bırakmam da bunları yapmamı engelliyor. İşin o kısmında da çok değilim açıkçası, yalnız kalabiliyorum en azından. Ama babasıyla düzeni alt üst oldu. Ve bundan onun bir şikayeti yok.

Bunu da senin çözmen gerekiyor tabii…

Pınar: Tabii benim çözmem gerekiyor. En başta maddi kısmı konuştuk ya, uzaktan eğitimle ilgili. O da aynı. Bilgisayar almak gerektiğinde bir kez söyledim, birlikte alalım diye… Olmadı.

Deniz: Ben bu konuda çok şanslıyım. Babası çok yardımcı. Haftanın yarısında onda kalıyor zaten. Gündüz de o bakıyor. Bazen onun seyahatleri oluyor. Seyahati olunca, sabah 6’da kalkıyoruz Çeşme’de anneme bırakıyorum sonra gece yarıları alıyorum. Onun dışında benim yerime babası burada olsa daha anlamlı olurmuş.

Bizden sürekli bir performans bekleniyor yani. Anne olarak, öğretmen olarak, kadın olarak… Mesela Deniz’in en başta dediği dışarıda çalıştığım için yanında olamıyorum ve eksiklik olarak hissediyorum diye… Benim çocukluğumda ev kadını anne ve çalışan anne vardı. Ve çalışan kadınlar suçluluk duyardı okuldan döndüğünde evde olamıyorum diye. Acaba bu dönem de dışarıda işteyken evde çocuğu eğitim alan anne için mi suçluluk olarak?

Deniz: Şöyle, zaten çok küçük oldukları için başlarında bir öğretmen olması gerekiyor. Ama gözlemlediğim kadarıyla, whatsapp grubunu da takip edebildiğim ölçüde anneler çocukların yanında oturuyorlar ve birlikte yapıyorlar o dersi. Bütün o ders sürecini iki kişi yapıyorlar aslında. Ve whatsapp grubunda ders başladı diye birbirlerine haber veriyorlar. Çocuğun kendisi takip etmesi gerekirken anneler birbirlerini dürtüyorlar orada. Zaten bütün ödevler topluca whatsapp grubunda yapılıyor. Ve gerçekten kendini çok eksik hissediyorsun. Çünkü sen o sırada iş yerinde başka bir şey kovalıyorsun. Ve arada telefonuna bakabildiğinde çok bambaşka alemler yaşanmış oluyor. Onu yakalayamıyorsun kesinlikle. Ancak eve gideceksin, çocukla bir araya geleceksin, emaillerinden ödevleri kontrol edeceksin… Anca o zaman kafanda bir şeyler oturabiliyor. Yoksa ben bambaşka bir dünyadayım o sırada.

Ebru: Ben bu sürecin kadınların üzerinde ekstra bir yük yarattığını düşünüyorum ve bunun böyle devam edeceğini düşünüyorum. Benim iş yerimde örneğin benimle aynı yaşta çocuğu olan birkaç kişi daha var, içlerinde erkekler de var. Ama bunu sadece kadınlar konuşuyor. Ben bekar anneyim ve babası burada değil zaten. Zaten ben ilgilenmek zorundayım, benim başka alternatifim yok. Ama diğer kadınlar öyle değil ve yine de her şeyle onlar ilgileniyor. Üç dört haftadır evden çalışıyorum ben. İzin alınması gerekiyorsa, evde bakılması gerekiyorsa onlar izin alıyor. Babalar hiç gitmiyor. O whatsapp grupları mesela, kaç tane baba var o whatsapp gruplarında? Numara olarak olsalar da sadece anneler konuşuyor. Çocuk onlara aitmiş gibi. İş yerleri de öyle davranıyor. Mesela çocuğu olan annelere daha iltimaslı davranıyorlar. Mesela bir baba belki de iş yerine bunu söyleyip izin alamaz. Çocuğum uzaktan eğitim alıyor ve yanında birinin durması gerekiyor dese izin alamaz belki de.