HALK İÇİN BÜTÇE, SOSYAL BÜTÇE, EĞİTİM HAKKI İÇİN BÜTÇE!

Neoliberalizmi kendisine rehber edinen siyasal iktidar, insanlığın yüzlerce yıllık mücadeleler sonucunda elde ettiği sosyal kazanımları her geçen gün budayarak emeği ile geçinen yurttaşlar için bir “sosyal cinayet” düzeni kuruyor.
Eğitimin dinselleştirilerek piyasalaştırılması, piyasalaştırarak dinselleştirilmesinin yarattığı tahribat derinleşiyor.
Tüm yurttaşlar için eşit, parasız, bilimsel ve laik eğitim gerek ulusal üstü belgeler gerekse de Anayasa uyarınca devletin yükümlülüğüdür.
Eğitim hakkı, insan haklarına ve demokrasiye dayalı toplum oluşumu için olmazsa olmaz bir işlev üstlenir.
Medeni, siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal hakların yurttaşlar tarafından kullanılabilmesi eğitim hakkına erişim sağlanmadan mümkün olamaz ve devlet bu hakkın yükümlüsüdür. Eşit şekilde kamusal kaynakların dağılımını haklara erişimi sağlamak zorundadır.
Eğitim hakkı somutluğunda daha da önemli olmak üzere ayrımcılık üretecek yasa ve uygulamalar olamaz. Yurttaşlar temel ihtiyaçlarına göre tasarlanmış olan temel eğitimden yararlanabilmeli, kendi değer ve yaşayış biçimlerine uygun, hayat kalitesini arttıracak ve karar mekanizmalarına katılımın sağlandığı, öngörülebilir bir kamusal eğitim hizmetine erişebilmelidir. (Herkes için Eğitim Deklarasyonu, Jomtien Deklarasyonu, madde 1, Birleşmiş Milletler 1990)
Kamusal eğitimin herkese genel olarak açık olmasından anlaşılması gereken sadece öğrencilerin okula gidebilecek olmasının düzenlenmiş olması demek değil aynı zamanda aynı standartlarda ve kalitede öğrencilere sunulmuş olmasıdır.
Eğitimin belli bir düzeyde ve standartta olması demek aslında örgün eğitime devam etmenin anlamlı olması, çocuğun geleceği açısından somut bir karşılığı olması demektir.
Türkiye’nin taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) Komitesi devletin okullarda eğitimin kalitesini sağlamak için gereken finansal, teknolojik ve beşeri kaynaklarının sunulması gerektiğini vurgulamaktadır (Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi, Raporu, 2004, para 19-58).
Devletin yükümlülüğü eğitimin kalitesini arttırmak için gerekli yasal düzeni koymaktan öte, okulları ve örgün öğretimi farklı ve özellikle “eşitsiz” konumdaki sınıf ve katmanlara mensup çocukları da okulda tutabilecek, eğitim hakkında erişebilecek şekilde düzenlemektir (Çocuk Hakları Sözleşmesi madde 28(e))
Çocuk Hakları Sözleşmesi Komitesi ayrımcılık yasağının eğitimin ayrılmaz bir parçası olduğunun altını çizerek çocukların eğitim imkanlarından yararlanmasını engelleyen ve kapasitelerinin yok edecek uygulamaların kesinlikle ayrımcılık olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. (Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi, Genel Yorum Sayı 1: Eğitimin Amaçları, 2001, prg. 10).
Yine Türkiye’nin taraf olduğu BM Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesine (ESKHS)  göre, eğitim hakkının toplumsal amaçları vardır.  Eğitim hakkı ile ilgili tüm düzenlemelerde yurttaşların özgür bir topluma tam katılımını sağlamak amacı güdülmelidir.
Ayrıca temel eğitim, ilk ve orta derecede, parasız, zorunlu ve hiçbir biçimde ayrımcılığa yol açmayacak şekilde sağlanması gereken kamusal bir hizmettir.
Eğitimin erişilebilir olması ile ifade edilen yasaklanan ayrımcılık zeminlerine dayalı olarak, eğitimde hukuken veya fiilen ayrımcılık yapılmaması, eğitim fiziksel olarak erişilebilir olması ve eğitim ekonomik yönden erişilebilir olmasıdır (BM ESKHS Komitesi Genel Yorum 13)
Dolayısıyla, fiziksel ve ekonomik anlamda eğitime erişimde ve yararlanmada eşitliğin de bulunması devletin doğrudan doğruya bir yükümlülüğü niteliğindedir.
Çocuk Hakları Sözleşmesi Komitesi de eğitim sistemindeki farklılıkların giderek büyümesi, eğitimde kamuya alternatif olarak aynı anda özel sektörün de sunulmasının kamusal eğitimde velilerin sosyo-ekonomik durumlarına göre uçurum yaratacağının altını çizmektedir (Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi, Zimbave Hakkında Özel Yorum, 1996,  CRC/C/15/Add.55, para. 19).
Kamusal eğitim doğası gereği sosyo-ekonomik katmanlaşmaya yol açmayacak, modern, yurttaşların kendi kimliklerini geliştirmelerine uygun, bilimsel esaslara dayalı olmalıdır ve yurttaşların bir arada barışçıl bir biçimde yaşamasını sağlamalıdır (Birleşmiş Milletler Eğitim Hakkı Raportörü Katarina Tomesevski, 2004).
Öte yandan, laiklik demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur ve özellikle kanunlar önünde eşitliğin, din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olduğu kuşkusuzdur. Devletin bütün inanış ve dinlere eşit mesafede olmasını sağlar ve herhangi birinin diğerinden üstün tutulmasını engeller. Devletin bazı dini değerleri başkalarına göre önde tutmasına ve kamuoyunda bu tip bir etki yaratmasını engeller (Anayasa Mahkemesi Kararı,5Temmuz1989).
Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan kararına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi zorunlu din dersi uygulamasının uygulamada yol açtığı ayrımcılık nedeniyle mahkûm etmiş olmasına karşın siyasal iktidarın eğitimin seküler özelliğini istikrarlı bir biçimde tahrip etmesi kabul edilemez niteliktedir. Eğitimin seküler niteliğini korumak kamu idaresinin yükümlülüğüdür.
Eğitim hakkına ilişkin yukarıda yinelediğimiz tüm bu hukuki açıklığa karşın öğrencilerimiz tercih etmedikleri okullara gitmeye mecbur bırakılıyor, eğitim her gün daha fazla piyasaya teslim ediliyor, eğitim hakkına erişemeyen çocukların barınma hakkı kamu tarafından karşılanmıyor ve dün Fethullahçılara sağlanan olanak bugün başka cemaatlerin bünyesinde yeni 15 Temmuzlara maya oluyor, Aladağ’da yoksulluğu istismar edilen çocukların hesabının sorulmaması için her yola tevessül edilmesi eğitimin kimlere emanet edildiğini en açık hali ile orta yere bırakıveriyor…
Sosyal Haklar Derneği, başta eğitim, sağlık ve gıdaya erişim konusunda emeği ile geçinen halkımız yararına önlem almayan bir bütçenin mevcut krizi sosyal bir krize dönüştüreceği konusunda tüm muhataplarını uyarıyor.
Sosyal Haklar Derneği, eğitim hakkında sosyal adalet sağlanması hedefinin hem öğrencilerimizin hem de içinde bulunduğumuz ekonomik kriz koşullarında tüm yurttaşlarımızın, memleketimizin geleceği açısından önemini vurguluyor.
Sosyal Haklar Derneği, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde başta iktidar olmak üzere tüm siyasi partileri içinde bulunduğumuz kriz koşullarında “krize karşı acil sosyal önlemler” konusunda tutum almaya ve bu kapsamda “eğitim” ile ilgili bütçenin hem oransal olarak arttırılması hem de kamusal, eşit, parasız, bilimsel bir eğitimin yani eğitim hakkının gerçek anlamının vücut bulması için özgülemeye çağırıyor.
07.11.2018
Sosyal Haklar Derneği