Bu düzen zararlıdır!

DEMOKRATİK BİR KAMU DÜZENİ OLMADAN HALKIN SAĞLIĞI KORUNAMAZ!

EMEK VE BİLİM İLE KURULACAK YENİ BİR DÜZEN İÇİN YAŞASIN 1 MAYIS!

Bu 1 Mayıs’ta yüzbinlerle birlikte alanlarda olamayacak olsak da işçi sınıfının ve emekçi halkımızın taleplerini her yerde, her mecrada ifade etmeye devam ediyoruz:

İşsizliğin neredeyse ülkenin her hanesine girdiği;

Birçok iş kolunda çalışma saatlerinin, sokağa çıkma kısıtlarıyla amansızca arttığı;

Tüm olağanüstülüğe rağmen emeğin canı hiçe sayılarak sermaye için çalışmaya mecbur edildiği;

Ekonomik faaliyetlerin bıçak gibi kesilmesiyle ilk faturanın da emekçiye kesildiği;

İşten çıkarmanın bir fırsatçılığa dönüştüğü bu iklimde 1 Mayıs kutluyoruz.

Ancak bugün her haneye giren işsizliğin esas nedeninin öldürücü salgın hastalık olmadığını hepimiz biliyoruz.

Yıllardır kalıcı, güvenceli ve güvenli iş sağlayacak bir ekonomik politikayı özellikle tercih etmeyen;

Sesini keseceği makbul çalışan kitlesi yaratma arzusuyla, hakkını arayıp haksızlığa direneni ihraç eden, işinden atan ve sivil ölüm diye icat ettiği bir girdaba itekleyen,

Grevleri yasaklayıp sendikaları yandaşlaştırarak, tüm ipleri patronun eline teslim eden AKP iktidarı, gerçekte yüzde 25’e varan işsizliğin baş sorumlusudur. Öldürücü salgın hastalık, bu işsizleştirmeye sadece küçük bir kaldıraç olmuştur.

Bugün öldürücü salgın hastalığa daha fazla maruz kalan, virüsün daha fazla tehdit ettiği emekçiler var. Sağlık çalışanlarının canı pahasına mücadelesiyle; market, eczane, lojistik ve sınırlı kamusal hizmet çalışanlarının neredeyse sırtına binerek COVID19 girdabını geçmeye çalışıyoruz.

Ama bugün virüsün tehdit ettiği emekçinin iş güvencesi ve güvenli bir işi var mı? Taşeronlaşmayı ve esnek çalışmayı neredeyse esas çalışma biçimi haline getirerek, işçiyi tam bir pazar ürünü haline getirmiş olan AKP iktidarı, her türlü iş cinayetinde, vahşi kapitalizmdeki rant ortakları olan sermayedar kesimin arkasında durmuştur. Soma, Şirvan, Ermenek, her gün birer ikişer, beşer onar cana mal olan plaza, AVM vb. inşaatlarına akıtılan gözyaşları kurumamıştır.

Tam da bugün ihtiyaç duyulan ve tüm vatandaşlara bir vatandaşlık hakkı olarak ayrılması gereken bütçenin köprü, otoyol müteahhitlerine taahhüt edilen para olarak aktarılması, ekonomik önceliklerin halkın talebine göre değil, müteahhidin arzusuna göre belirlenmesi, belki de henüz başında olduğumuz, bir ekolojik kriz ve öldürücü salgın hastalıklar çağı için daha baştan zafiyet değil mi?

Tüm deprem ve iklim krizi projeksiyonlarına ve uyarılarına rağmen hâlâ İstanbul Boğazı’na bir kanal daha açma ısrarı; ölümcül salgın hastalık nedeniyle herkes evindeyken yangından mal kaçırırcasına göllerden ormanlara, tarım arazilerinden derelere kadar gözünü her türlü yaşam alanına dikmiş bir yok edici edasıyla ilerleyiş, böyle devam edecek mi?

Etmemeli, etmeyecek!

Corona’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmamalı, olmayacak!

Rantiyenin arzusu yerine, toplumsal talebin yönettiği bir üretim ve istihdam programı,

Taşeronlaşma ve esnek çalışma yerine tüm sektörlerde kalıcı, kadrolu ve güvenceli iş,

Emekçinin canını hiçe sayan AKP tipi neoliberal yağmacılık yerine, önceliği iş güvenliği olan üretim;

Emeklilik yaşını aşama aşama yükseltme çabaları yerine ileri yaşlardaki yurttaşlarımızın sosyal güvencesinin eksiksiz olarak sağlanması,

İşsizlik Sigortasının kaynaklarının işsizler için kullanılması, kapsamının ve işsizlere faydalarının genişletilmesi,

Herkes için asgari vatandaşlık geliri;

Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi siyaseti yerine herkes için eşit, nitelikli, ücretsiz, kamusal sağlık hizmeti,

Kentlerimizin bir insan silosu ve donatı alanlarından yoksun beton yığınları haline getirilmesi yerine; yurttaşların elverişli bir konuta erişim hakkının sağlandığı, donatı alanlarının gereği gibi ayrıldığı sağlıklı kentler için acil somut adımlar atılması,

Cemaatlere yahut hurafelere teslim edilmeyen, eşit, parasız, kamusal, bilimsel ve laik bir eğitim;

Son 20 yıldır Türkiye’nin tarımını esaslı şekilde tahrip eden politikalar yerine gıda güvenliği ve egemenliğinin hızlıca yeniden kazanılması,

Sosyal aktarımların siyasal iktidarın lütfu olması yerine anayasal bir hak olarak gerçekleştirilmesi,

Doğal varlıklarımızın üç kuruşluk kar için sermayeye yağmalatılması yerine; “ekonomik istikrarın” ancak suyumuzun, ormanımızın korunması ile mümkün olduğunun kabul edilmesi,

Yoksulluğun ve yoksunluğun istismar edildiği bir sosyal cinayet düzeni yerine tüm vatandaşlar için sosyal hakların sağlanması,

Önlemlerine ve gerçek manasıyla demokratik ve sosyal adaletçi bir düzene hava kadar, su kadar, ekmek kadar ihtiyaç var.

Emek ve bilim ile kurulacak yeni bir düzen için;

Yaşasın işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü!

Yaşasın 1 Mayıs!

 SOSYAL HAKLAR DERNEĞİ