Soma Basın Açıklaması

Bu olağanüstü günde, Soma’da 2014 yılının 13 Mayıs’ında meydana gelen ve 301 canın hayatlarından, sevdiklerinden koparılmasına neden olan “Basit bir kaza” için toplandık.
“Basit bir kaza…”
Bu üç kelimeyi ard arda getirirken canımız yanıyor, canlar yanıyor, ülkedeki tüm vicdanlı yurttaşların canı yanıyor, 301 hala yanıyor.
İktidara tutsak bir yargı, her gün birer, ikişer, onar can alan bu vahşi ekonomik düzenle kolkola gittiği müddetçe bu yangın sönmez alevlenir.
Soma’da 301 madencinin hayatını çalan sermaye – siyaset- sendika suç ortaklığı yargılanıp bir emsal karar haline dönüşmediği müddetçe, Türkiye kamuoyu bu süreçten tatmin olmayacaktı ve olmadı.
Soma Davası sürecinde ilk günden itibaren yaşananları hatırlayalım. Acılı ailelere uygulanan şiddeti, tekmeleri, yargının patronlar tarafından açıkça tehdit edilmesi, aile avukatlarının açıkça tehdit edilmesi ve mahkeme heyetlerinin sürekli değiştirilmesi… Geçtiğimiz yıl dava, hak yerini bulmasa da, iyi kötü bir karara bağlanmıştı.
Kötüsü şuydu: Bu fiil bizce bir olası kasıttı, ancak bilinçli taksir kararının çıktı.
İyisi ise, buna kast edenlerin bir daha böyle bir ekonomik faaliyet içerisine giremeyecek olması gibi önemli bir referans vermesi idi.
Oysa dün akşam Türkiye gündemine bomba gibi düşen bir İstinaf Mahkemesi kararı, Soma Kömürleri AŞ’nin patronu Alp Gürkan’ı beraat ettirmiş, işin başında olan oğlu Can Gürkan’ı, böyle bir vakada ceza diyemeyeceğimiz şekilde “taksir” ile ödüllendirerek tahliye etmiş, bununla da yetinmeyip “ruhsat sahibi ve rödovansçı olarak maden ocağı işletme icrasından yasaklanmasına” dair kararı kaldırmıştır.
Bunun anlamı şudur: Bozuk gaz maskeleriyle, havalandırmasız, yaşam odasız maden işletmeciliğine devam edilecektir. “Hadi hadi” denerek işçiler ölümüne üretim yapmayı sürdüreceklerdir ve daha nice 301’ler şu an madenlerde ekmek parası için çalışmaktadır.
İktidar ise bu “Kasıt” şirketleriyle suç ortaklığını sürdürmeye kararlı görünmektedir.
Tıpkı, üzerinden atamayacağı bütün kasıtlarla, Çorlu ve Ankara katliamlarından sıyrılmaya çalışan TCDD Genel Müdürü ve Ulaştırma Bakanlığı gibi, tıpkı Aladağ’da bir akşam üstü kız çocuklarımızı yakıp kavuran Süleymancı Cemaat – Milli Eğitim Bakanlığı suç ortaklığı gibi…
O halde bizlerin de işi, ülkenin üzerine çöken bu parti devlet – bürokrasi – şirket – işbirlikçi sendika – yargı – medya işbirliği düzeni sökülüp atılmadan bitmeyecek ve mücadelemiz hem hukuken hem de direnme hakkımızı kullanarak elbette sürecektir.
4 yıldan beri her ayın 13’ünde buradan Soma için Adalet, Sosyal Cinayetler Dur! diyerek haykırdık. Bu ahlaksız işbirliği sürdüğü müddetçe de bu hak mücadelesi ve onulu dayanışma devam edecektir.
19.04.2019
Sosyal Haklar Derneği