SHD İşçi/Emekçi Hakları Çalışma Grubu tarafından hazırlanan ve çalışma yaşamında işçilerin,emekçilerin hak ihlallerinin incelendiği raporu 2017’nin son günü “umutlu bir yıl için mücadeleye devam” diyerek kamuoyu ile paylaşıyoruz…
2017 İŞÇİ/EMEKÇİ HAK İHLALLERİ RAPORU
1. RAPOR HAKKINDA
1.1. Raporun Amacı:
Rapor SHD İşçi/Emekçi Hakları Çalışma Grubu tarafından hazırlanmıştır.
SHD 2017 İşçi/Emekçi Hak İhlalleri Raporu ücretli olarak çalışmak zorunda olan milyonlarca kişinin karşı karşıya kaldığı ihlallerin çalışma yaşamıyla doğrudan bağlantılı bölümünü derli-toplu olarak sergileyerek, sosyal haklar mücadelesinin bu alanında atılması gereken adımlar için bir zemin sunmayı amaçlamaktadır.
İşçi/emekçilerin “özne” olma hali önemlidir. Rapor, sadece işçi/emekçilerin karşı karşıya kaldıkları ihlallere değil, bu ihlallerin kamuoyu gündemine girmesini sağlayan direnişlere de dikkat çekmektedir.
-
Hak ihlallerini görünür kılarak bu konudaki toplumsal duyarlılığı artırmak.
-
Sermaye ve egemenlerin oluşturduğu yanlış bilgilenmelerin etkisini kırmak.
-
İşçi/emekçilerin taleplerini somutlaştırmak.
-
Alanda mücadele yürütenlere somut veri ve kaynak oluşturmak.
-
Hakların mevcut hukuksal zeminin ötesinde algılanabilmesi ve hak bilincinin yerleşmesine destek olmak.
-
Uzun vadede araştırmacı ve akademisyenlere derli toplu işlenebilir veriler oluşturmak.
1.2.Veri Toplama Yöntemi
Rapor, esas olarak işçi/emekçi basınında yer alan haberlere dayanılarak hazırlanmıştır. Hak ihlalleri basına genellikle bir direniş ortaya çıktığında yansımaktadır. Ayrıca işçi mektupları, toplantılarda ifade edilen sorunlar vb. şeklinde de görünür hale gelmektedirler.
Rapor mevcut haliyle tüm ihlalleri aktarmak iddiasında değildir. Ancak, önümüzdeki yıllarda genişletilecek bir çalışmanın başlangıcı olarak değerlendirilmelidir.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin “İş Cinayeti Raporları”, Emek Çalışmaları Topluluğu’nun yıllık “İşçi Sınıfı Eylemleri Raporları” hem esin kaynağı hem de yararlanılan kaynaklardır.
2. GENEL DEĞERLENDİRME
2017 yılı giderek yoğunluğu artan bir baskı rejimi altında geçmiştir. Dünya genelinde 200 yılı aşkın süren mücadelelerle kazanılan demokratik hakların kullanımı Olağanüstü Hal (OHAL) gerekçesiyle keyfi olarak sınırlanmakta veya engellenmektedir. Emek örgütlerinin ve diğer demokratik, muhalif kurumların yaptığı yasal miting başvurularının büyük kısmı reddedilmekte, basın açıklamaları, yürüyüşler, direnişler, grevler yasaklanmaktadır. Hak arama eylemlerine katılanlar günlerce sürecek gözaltıları, tutuklamaları göze almak zorunda kalmaktadır. Muhalif gazeteciler, aydınlar, eleştirel düşüncelerini paylaşanlar gözaltılarla, tutuklamalarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum emekçilerin hak arama eğilimlerini de baskı altına almakta, ancak hak savunma ve geliştirme mücadeleleri, direnişler devam etmektedir.
Yasalarda işçi/emekçiler aleyhine yapılan değişiklikler ve değişiklik girişimleri, işçi ve emekçilerin lehine olan yasal düzenlemelerin uygulanmaması, kamu çalışanlarına dönük baskılar, işten çıkarmalar, ücretlerin ödenmemesi, kötü çalışma ve barınma koşulları, şiddet ve ayrımcılık, işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunları, iş cinayetleri, sendikasızlaştırmaya dönük baskılar ile bu konularda yaşanan direnişler kamuoyuna yansımaktadır. Ayrıca emekçi örgütlerinin bazılarında, mevcut anti-demokratik düzenlemeler ile ülkedeki ortamdan beslenerek sermayenin lehine sonuçlar veren içe dönük hak ihlalleri ve sorunlar yaşadığı görülmektedir.
İşçi ve emekçilerin yaşadığı birçok sorun ancak yaşanan direnişlerle kamuoyunun gündemine gelmektedir. Bu direnişler ortaya çıktığında da, birbirinden farklı başlıklarda ele alınabilecek olan bir çok sorun iç içe geçmiş olmaktadır. Rapor hazırlanırken birbirine geçmiş olan başlıklar içinde öncelikli olanlar değerlendirilerek sınıflandırılmaya çalışmıştır. Bazı durumlarda ise aynı olay farklı başlıklar altında yer almıştır.
3. YASAL DÜZENLEMELER
–Sendikal Yasa ve İstatistikler: 2017 yılında sendikal yasalarda bir değişiklik olmamakla birlikte sendikalaşma ve grev haklarını zorlaştıran, hatta bir çok durumda engelleyen, yasalar varlığını sürdürmüştür. Bunlardan bir tanesi de sendikal yetkinin hem işçi, hem kamu çalışanı sendikalarının toplu sözleşme yetkilendirilmelerinin ÇSGB tarafından oluşturulan ve yayınlanan istatistiklere göre gerçekleştirilmesidir.
İşçi sendikaları açısından sendikanın kurulu bulunduğu işkolunda %1 işkolu barajı bulunmaktadır. Bakanlığın yılda iki kez (Ocak ve Temmuz aylarında) yayınladığı istatistiklerde %1’i aşamayan sendikalar (kuruluş tarihine göre birkaç istatistik olmakla birlikte) işverenleri toplu sözleşme görüşmesine çağıramamakta, işçi talepleri karşılanmadığında yasal grev yapamamaktadır. 2017 Temmuz ayında yayınlanan istatistiklere göre Türkiye’de sendikalı işçi sayısı 1.623.638 ve resmi sendikalaşma oranı %11.95’tir.
Sendikalaşma ve istatistiklerle ilgili olarak yaşanan hak ihlallerinin bazı örnekleri aşağıdaki şekildedir (Sendikalaşma önündeki diğer engellere Rapor’un diğer bölümlerinde değinilecektir):
-Barajı geçemeyen sendikalar, herhangi bir işyerinde işçilerin tamamının örgütlendiği sendika bile olsa, toplu iş sözleşmesi ve yasal grev yetkisi alamamaktadır. Bu durum, işveren baskıları nedeniyle zaten zor olan sendikalaşmayı daha da zorlaştırmaktadır. Ayrıca, işçi iradesinden kopmuş, anti-demokratik sendikal yapıları yeni sendikaların oluşmasından korumakta, sendikal bürokrasiler için zırh sağlamaktadır. 2017 yılında İnşaat-İş, DGD-Sen, DİSK/Limter-İş ve DİSK/Enerji-Sen gibi sendikalar ve bu sendikalara üye olan işçiler işkolu barajından kaynaklanan örgütlenme hakkı ihlaliyle karşı karşıya kalmışlardır.
-Toplu İş sözleşmesi kapsamındaki işçilerin sayısı ise çok daha düşüktür. DİSK-AR’ın aktardığı verilere göre 31.12.2016 itibariyle TİS kapsamındaki işçilerin sayısı 1.089.252 ve toplam işçi sayısına oranı ise %7.3’tür (Not: DİSK-AR toplam işçi sayısına kayıt dışı işçileri de dahil ederek toplam işçi sayısını 14.940.000 olarak kabul etmektedir.). Bu verilere göre, 2016 sonu itibariyle, sendika üyesi işçilerin yaklaşık olarak %30’unu oluşturan 457 bin kişi sendika üyesi olduğu halde TİS kapsamı dışında kaldığından dolayı hak ihlaliyle karşı karşıyadırlar. Bu ihlalin nedenleri arasında %1 işkolu barajı, işyeri ve işletme barajları, sendikal yetki mekanizmasındaki sorunlar (Aylarca, bazen yıllarca süren sendika yetki davaları, sendikal nedenli işten çıkarmalar vb) bulunmaktadır.
-Asgari Ücret: Milyonlarca emekçiyi yakından ilgilendiren asgari ücret 2018 yılı için, işveren ve hükümetin oy çokluğuyla açlık sınırının altında bir miktarda (AGİ dahil net 1.603 TL) belirlendi ve ilan edildi.
– İş Mahkemeleri Kanunu: 25 Ekim 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Kanun kamuoyunda iş uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuk düzenlemesi nedeniyle bilinmektedir. İşçiler işe iade ve işçi alacakları için mahkemeye başvurmadan önce zorunlu arabuluculuk sürecini tamamlamak zorunda kalacaktır. Kanun’un arabuluculukla ilgili maddeleri 1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe girecektir.
– Bazı işçi alacaklarındaki (kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti) zaman aşımı süresi 10 yıldan 5 yıla indirilmiştir.
– Davaların bir çoğu açısından (örn. feshin geçerliliği, disiplin cezasının iptali, TİS hükümlerinin yorumlanması davaları vb.) Yargıtay yolu kapatılarak temyiz hakkı sınırlandırılmıştır.
Zorunlu arabuluculuk, zaten mahkemeye gitmesi önünde bir çok engel bulunan işçi açısından hak aramanın daha da zorlaştırılması anlamına gelecektir. Arabuluculuk sürecinde tarafların işçiye yasada öngörülenin üzerinde haklar tanıyan bir anlaşma yapacaklarını kimse beklememektedir. Arabuluculuk, işçinin mahkeme sürecinin uzunluğu, yaşanacak belirsizlikler, avukatlık masrafları gibi masraflarla korkutularak haklarının bir bölümünden vaz geçirilerek anlaşma yapılması şeklinde işleyecektir. Üstelik arabulucu ücretleri, eğer aralarında farklı şekilde anlaşmazlarsa, taraflar tarafından karşılanacaktır. Bu da, ekonomik zorluk ve belirsizlik yaşayan işçi için yeni bir külfet olacaktır. Zaman aşımı süresinin düşürülmesi ise işçilerin ekonomik olarak kendilerine uygun veya kendilerini nispeten güvende zamanda dava açabilme haklarına zarar verecektir.
–Özelleştirme Girişimleri: Türkiye Taş Kömürü İşletmeleri (TTK) (Zonguldak ve Bartın, maden işkolu, GMİS, özelleştirmeye karşı eylem): Torba yasada yer alan ve TTK’ya ait sahaların parça parça özelleştirilmesinin yolunu açan maddenin taslaktan çıkarılması talebiyle önce miting düzenlenmiş, sonraki günlerde 3.000 işçi maden ocağından çıkmama eylemi gerçekleştirmiştir. Hükümet ile GMİS arasındaki görüşmede hükümetin “devlet eliyle işlenen sahaları” yasa maddesinden çıkaracağı sözü vermesi üzerine eylem, başladıktan 22 saat sonra, bitirilmiştir.
-1 Mayıs’ta Taksim Yasağı: Eylemler üzerinde öteden beri var olan keyfi yasaklama ve baskılar OHAL ile birlikte daha da artarak sürmektedir. Tarihsel olarak 1 Mayıs Meydanı olan Taksim’de 1 Mayıs bu sene de yasaklanmıştır. Emek örgütlerinin ve kitlesinin büyük bölümü mevcut durumu ve güç dengesini göz önünde bulundurarak 1 Mayıs eylemini Bakırköy Meydanı’nda gerçekleştirmiştir. Emek güçlerinin bir bölümü ise Taksim’e çıkmak hedefiyle eylemler gerçekleştirmiş, bu girişimlerde çok sayıda kişi polis şiddetine uğrayarak gözaltına alınmıştır.
4. KAMU EMEKÇİLERİNE DÖNÜK İHLALLER
Kamu emekçileri üzerindeki baskılar ve hak gaspları Olağanüstü Hal döneminde önceki dönemlere göre artış göstermiştir. Çok sayıda kamu emekçisine sürgün, ücret kesme, kıdem durdurma cezaları uygulanmıştır. 2016 Temmuz istatistiklerinde KESK’in üye sayısı 221 bin iken, söz konusu baskıların etkisiyle, 2017 Temmuz istatistiklerinde 167 bin’e gerilemiştir.
-
En sonuncusu 24 Aralık 2017 tarihinde yayınlanan 695 sayılı KHK ile olmak üzere binlerce kamu çalışanı kamudan ihraç edilmiştir. OHAL’in ilan edildiği 20 Temmuz 2016 sonrasında kamudan 100 bin’den fazla kişi ihraç edilmiştir. İhraç edilenlerin en az 4.237’si KESK üyesidir.
-
29 Aralık 2015’te KESK kararıyla gerçekleştirilen greve katılan kamu emekçilerinden KHK ile ihraç edilmemiş olanlara maaş kesme, kıdem durdurma, sürgün cezaları verilmiştir.
-
Ankara’da 2016 Kasım ayından itibaren Yüksel Caddesi’nde direnişe başlayan akademisyen Nuriye Gülmen, Semih Özakça ve arkadaşlarının direnişleri 1 yılı geçmiştir. 2017 Mart ayında başlayan açlık grevi sürmektedir. Yüksel Caddesi’nde her gün 2 kez açıklama gerçekleştirilmekte, her açıklamada polis eyleme katılanları gözaltına almakta, ancak eylem devam ettirilmektedir.
-
Baskılara ve hak gasplarına karşı basın açıklamaları, oturma eylemleri gibi protesto eylemleriyle hak arayışı içinde olan çok sayıda kamu çalışanı değişik kentlerde defalarca gözaltına alınmıştır. Aydın, Malatya ve diğer illerde işine geri dönmek isteyen kamu emekçileri peş peşe birçok kez gözaltına alınmışlardır.
-
KHK ile ihraç edilmiş olan SES Malatya eski Şube Başkanı Bülent Uçar kalp krizi sonucu ölmüştür.
-
Proje okul uygulaması nedeniyle Cağaloğlu Anadolu Lisesi’nden sürgün edilen Edebiyat Öğretmeni Mustafa Turgut kalp krizi sonucunda hayatını kaybetmiştir.
-
Barış İçin Akademisyenler imzacıları arasında yer alan ve bu nedenle Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ndeki sözleşmesi yenilenmeyen, diğer üniversitelere başvuruları da kabul edilmeyen Dr. Mehmet Fatih Tıraş da intihar ederek yaşamına son vermiştir.
-
İzmir’de FETÖ üyesi olmak iddiasıyla açığa alınan Asistan Doktor Orhan Çetin intihar ederek yaşamına son vermiştir.
-
İstanbul’da da işyerinden memnun olmayıp başka bir yere tayinini isteyen hemşire Fatma Şeker tayin talebinin reddedilmesinden sonra intihar etmiştir.
-
Bir ayda üç yargı emekçisi intihar etti: Antalya’da Bölge Adliye Mahkemesi’nde görevli zabıt kâtibi Cevahir Toker, adliye binasının yedinci katından atlayarak yaşamına son vermiştir. Dersim Çemişgezek Adliyesi’nde mübaşir kadrosunda çalışan Süleyman Aydın, adliyenin arşiv odasında kendisini asmıştır. İstanbul Anadolu Adliyesi’nde zabıt kâtibi olan Fatih Ersoy yaşamına son vermiştir. BES ve Türk Büro-Sen “ağır iş yükü, ekonomik ve sosyal hakların yetersizliği, baskı ve ayrımcılık gibi nedenlerle yargı emekçilerinin psikolojisinin bozulduğunu” belirtmiştir.
-
Sağlık emekçilerine şiddet: SES Genel Sekreteri Pınar İçel, günde 30 sağlık emekçisinin şiddete uğradığını açıklamıştır. İçel, iktidar tarafından sağlıkta yaşanan sorunların sorumlusu olarak sağlık emekçilerinin gösterilmesi nedeniyle şiddet olaylarının arttığını belirtmiştir.
-
Hekimlerin aşırı çalıştırılması ve hekim intiharları: Kasım ayında aynı gün içinde 3 sağlıkçının intihar etmesi üzerine TTB kötü çalışma koşullarına dikkat çekmek üzere sosyal medya kampanyası başlattı. Asistan doktor Ece Ceyda Güdemek (Adana), Uzman doktor Engin Karakuş (Batman), tıp fakültesi öğrencisi Yağmur Çavuşoğlu (İstanbul) TTB hekimlerin 36 saate varan nöbetler, haftalık 100 saati aşan çalışma saatleri ve 5 dakikada bir hasta bakma zorunluluğu ile kötü şartlarda çalışan hekimlere dikkat çekti.
5. İŞTEN ÇIKARMALAR
Ülkenin bir çok farklı yerinden işyeri kapanması, küçülme, daralma gibi gerekçelerle işten çıkarma haberleri gelmiştir. Bunların bazılarında, daha düşük ücretle işçi çalıştırmak isteyen işverenlerin, OHAL döneminde işçilerin direncinin zayıf olacağını öngörerek işten çıkarmış olma olasılıkları bulunmaktadır. Öte yandan ülkedeki ekonomik durumun da etkili olduğu görülmektedir.
-Global Eva Plastik (İstanbul, petrol-kimya işkolu): Esenyurt’ta ayakkabı tabanı imalatında faaliyet gösteren Global Eva Plastik isimli işyeri Ocak ayında üretimi durdurmuş ve Şubat ayında işçilere hiçbir ödeme yapmadan 120 işçisini işten çıkarmıştır.
-Şirvan Maden Ocakları: Şirvan’da 216 maden işçisi işten çıkarılmıştır. 2016 Kasım ayında 16 işçinin iş cinayetine kurban gittiği Şirvan’da Ciner grubu hayatta kalan işçileri işten çıkarmaya devam etmiştir. Daha önce 357 işçisini işten çıkaran şirket, 2017 Şubat ayında da 216 işçinin işine son vermiştir.
-Polimer Plastik (İstanbul, tekstil): İstanbul Sefaköy’de çuval üretimi yapan Polimer Plastik işyeri 2017 Kasım ayında iflas ettiğini açıklayarak faaliyetini durdurmuştur. 650 işçinin çalıştığı, Teksif’in örgütlü olduğu işyerinde tüm makinaların hacizli olduğu açıklanmıştır. İşçilerin tazminatları ve 3 aylık ücretleri ödenmemiştir. İşyerinde 12 gün nöbet tutan işçiler 12 Kasım’da direnişi bitirmişlerdir. İşçi alacaklarının mahkeme yoluyla alınmaya çalışılacağı açıklanmıştır.
-Kırklareli Şişe Cam: Fırın kapanması gerekçesiyle 90 işçi işten çıkarıldı. İşçiler 20 günlük mücadelenin ardından kısmi kazanımla direnişlerini sonuçlandırdı. Direniş, işçilerin üye olduğu Kristal-İş Sendikası’nın direnişi desteklememesine rağmen gerçekleştirildi. Lüleburgaz’dan İstanbul’a yürüyüşe geçen işçilerin yürüyüşü OHAL gerekçesiyle engellendi. Sonrasında, isteyen işçilerin Eskişehir’deki fabrikada işe başlaması, Eskişehir’e gitmek istemeyen işçilere ise teşvikli tazminat ödenmesi konusunda işçilerle işveren arasında anlaşma sağlandığı açıklandı. Mevcut zor şartlar (OHAL baskıları ve sendikanın direnişe destek vermemesi) altında 90 Trakyalı diz çökmeden, mücadeleyle bazı kazanımlar elde etmiş oldu.
– Doğan Medya (İstanbul vd., basın yayın işkolu): Doğan TV grubu içinde yer alan değişik televizyon ve radyo kanallarından 40’ın üzerinde çalışan “kemer sıkma” politikası çerçevesinde işten çıkarıldı. (29.11.2017)
– Yılmaz Elektrik (Kocaeli, inşaat işkolu): Kocaeli İSU taşeronu Yılmaz Elektrik Otomasyon’da çalışan 20 işçi 20 Kasım’da gerekçesiz olarak işten çıkarıldı. İşçilerin 70 günlük ücretleri ve tazminatları ödenmedi. İşçilerden İnşaat-İş üyesi 4 işçi 26 Kasım’da Tuzla’daki şirket merkezi önünde direnişe başladı.
–Standard Profil (Düzce, petrol-kimya işkolu): Petrol-İş üyesi 140 işçi gerekçesiz olarak işten çıkarılmıştır. Tepki eylemleri ve açıklamalar yapılmıştır. İşten çıkarmaları protesto amacıyla Standart Profil şirketine ait SP1 ve SP2 işyerlerinde 10-12 Eylül tarihlerinde 48 saatlik eylem gerçekleştirilmiştir. Sendika, eylem sonrasında bir ek protokol yapıldığını açıklayarak direnişi bitirmiştir.
6. ÜCRET, ÇALIŞMA ve BARINMA KOŞULLARI İHLALLERİ
Ücretlerin düşüklüğü, geç ödenmesi, bazen aylarca ödenmemesi, aşırı süreli çalışmalar yapılması ve fazla çalışma ücretlerinin ödenmemesi, izin hakkının kullandırılmaması gibi bir çok hak ihlali bulunmaktadır. Türkiye, benzer gelişmişlik seviyesinde bulunan ülkelere göre hem yasal çalışma süresinin yüksek (haftalık 45 saat) olduğu, hem de fazla çalışmanın çok olduğu bir ülkedir.
Kıdem Tazminatının İşlevsizleştirilmesi Girişimi: Yıllardır sermayenin ve hükümetlerin gündeminde olan ve kıdem tazminatının işlevsizleştirilmesini hedefleyen girişim 2017 yılında da uzun süre yoğun şekilde gündemde kaldı. Eksik ve sorunlu alanları olmakla birlikte işçiler açısından önemli bir hak olan kıdem tazminatının sermayeye “yük” olmaktan çıkarılması iktidar tarafından gündemde tutuldu. Temmuz ayında ÇSGB Bakanı’nın değişmesiyle bu konudaki girişimler duraklamıştır. Ancak, AKP iktidarının ve sermayenin gündeminde kalmaya devam etmektedir. Emek örgütleri ve emekçiler ise kıdem tazminatının işçiler açısından etkinliğini artıracak önerileri gündeme getirmelidir.
Taşeron İşçilerin Güvencesizliği: Kamu ve özel sektördeki taşeron işçilerin güvencesiz koşullarda çalışmaları 2017 yılı boyunca devam etmiştir. İşten çıkarmalar, düşük ücretler, diğer işçilere göre daha sağlıksız ve güvensiz çalışma şartları sürmüştür. İktidarın 2015 yılında kamu taşeron işçilerine verdiği sözün yerine getirilerek kadrolu çalışmanın sağlanması talebi yıl boyunca önemli gündemlerden birisi olmuştur. Yıl boyunca değişik şehirlerde işçiler taşeron işçilere kadro talebiyle eylemler gerçekleştirmiştir. Kamuda çalışan taşeron işçilerin önemli bölümünün kamu kurumları veya belediye iktisadi teşekküllerinde işçi statüsüne geçirilmesine ilişkin düzenleme 24 Aralık 2017’de yayınlanan 696 sayılı KHK’nın içinde yer almıştır. 696 sayılı KHK’da, bu kararnamede tanımlanan kapsamda yer alan kamu işyerlerinde, 4 Aralık 2017 tarihinde taşeron şirketlere bağlı olarak çalışan işçilerden yasada yer alan ön şartları yerine getirenlerin kamuda işçi olarak istihdam edilmesi öngörülmektedir. Emeklilik, yaşlılık ve malullük aylığı olan çalışanlar kapsam dışında bırakılmıştır. İşçi olarak istihdam edilecek olanlar için asıl işveren olan kamu kurumlarına karşı açılmış olan davalardan ve kazanılmış haklardan feragat etme, güvenlik soruşturması gibi ön şartlar ile sınav şartları getirilmiştir. Taşeron işçilerin mevcut bireysel veya toplu iş sözleşmelerinde geçerli olan ücretleri değişmeden çalıştırılmaları sağlanmaktadır. Böylece ucuz işçilik ve kötü yaşam koşullarının devam ettirilmektedir. Aynı KHK ile 657 sayılı Kanun’un “geçici personel” ile ilgili 4/C maddesi kaldırılarak, bu madde kapsamında çalıştırılan emekçiler 4/B maddesine göre “sözleşmeli personel” statüsüne geçirilmişlerdir
KİT’lerde çalışanlar, anahtar teslim ihale adı altında çalışanlar ve ihaledeki işçilik gideri %70’in altında kalan taşeron şirketlerde çalışanlar KHK kapsamı dışında bırakılmıştır. Özel sektördeki taşeron işçilik konusunda herhangi bir adım atılmamıştır. Taşeron çalıştırma, güvencesiz çalışma düzeninin önemli ayaklarından birisini oluşturmaya devam edecektir. Taşeron çalıştırma biçiminin, ücretleri düşürmenin, işçileri daha itaatkar hale getirmenin, sendikaların etkinliğini daha da azaltmanın, iktidara yakın şirketleri beslemenin önemli araçlarından birisi olmaya devam etmesi amaçlanmaktadır.
Düzenlemenin bir OHAL uygulaması olan KHK ile yapılması hem halkın baskı düzenlemelerine alıştırılmaya çalışılması, hem de TBMM’de yapılacak görüşmelerde düzenlemenin sorunlarının teşhir edilme ihtimaline karşı tercih edildiği görülmektedir.
Kamudaki taşeron işçilerin bir bölümünün kamu işçisi haline getirilmesine ilişkin düzenleme çok sayıda sorunu barındırmakla birlikte bu adımın atılmasının yıllarca süren bir mücadelenin sınırlı da olsa sonucu olduğunun altı çizilmelidir. İşçilerin kadroya geçirilmesi sürecinde yaşanacak olan ayrımcılıklara karşı mücadele ile kapsam dışı bırakılan kesimlerin kapsama alınması mücadelesinin 2018’de devam edeceği görülmektedir.
Eroğlu Skyland Şantiyesi (İstanbul, inşaat işkolu): İstanbul’da süren büyük inşaatlardan olan Eroğlu Skyland Şantiyesi’nde kötü çalışma ve barınma koşulları ile ücret sorunlarından kamuoyu Şubat ayı içinde ortaya çıkan 2 işçi direnişiyle haberdar olmuştur. 16 Şubat tarihinde 1.000 kadar işçi “kötü yaşam ve çalışma koşulları” nedeniyle iş bıraktı. Bu direniş sonrasında işyerinde faaliyet gösteren İnşaat-İş sendikası işçiler adına işverenle görüşme yaptı. Ardından şantiyenin elektrik tesisatı taşeronu Çağla Grup’ta çalışan DİSK/ Devrimci Yapı İş üyesi 30 işçi ücretlerin ödenmemesi ve baskılara karşı direnişe geçti. Şubat ayı sonu itibariyle direniş işçilerin ücret, kıdem tazminatı ve bütün alacaklarının ödenmesiyle son buldu.
Turmaks (Maldivler, inşaat işkolu): Yine inşaat işkolunda yurtdışında iş yapan Türk şirketlerinin ve buralarda çalışan değişik uluslardan işçilerin çalışma ve yaşam koşulları Maldivler’de yaşanan bir direnişle gündeme taşınmıştır. Maldiv Adaları’ndaki en büyük hastanenin inşaatını yapan Turmaks isimli Türkiye’li şirkette çalışan Türkiye, Bangladeş, Hindistan, Filipin ve Senegal’li 260 işçi ücretlerin ödenmemesi, kötü çalışma ve barınma koşulları nedeniyle direniş gerçekleştirdi. Direniş sonrasında işçilerin ücretleri ödendi.
Mevsimlik tarım işçileri (Adana, tarım): 2017 yılı da mevsimlik işçilerin barınma ve çalışma yerlerine taşınması koşulları konusunda ilerleme sağlanmadan geçmiştir. Şubat ayında Adana’da mevsimlik işçilerin kaldığı 15 çadır yanmıştır. Bu olayda, ne mutlu ki, can kaybı yaşanmamıştır. Mevsimlik tarım işçilerinin çok kötü koşullarda taşınmaları her yıl birçok katliamla sonuçlanmaktadır. Ayrıca sağlıksız koşullarda kalan ailelerin çocukları hastalanmakta, bulaşıcı hastalıklar yayılmaktadır. Mevsimlik işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için acil olarak adım atılmalıdır. Aksi halde yüreğimizi yakan çok sayıda olayla her sene karşılaşılması muhtemeldir.
Star Rafineri (İzmir, inşaat): İzmir Aliağa’da yapımı süren Star Rafineri’si şantiyesinde de 160 kadar işçi ücretler ve çalışma koşullarındaki olumsuzluklar nedeniyle iş bırakma eylemi yapmıştır. Bazı taleplerin kabul edilmesiyle eylem sona ermiştir. Aynı şantiyede 2016 yılında da benzer taleplerle farklı taşeronlardaki işçiler tarafından eylemler gerçekleştirilmiş olması, yaşanan sorunların geçici ve arızi olmadığını göstermektedir.
TCDD (Mersin, demiryolu (?)): Mersin’de TCDD’nin ihalesiyle yapılan çalışmada müteahhit şirkete bağlı taşeron firmaların ücret ödememesi nedeniyle işçiler iş bırakma eylemi gerçekleştirmiştir.
Aydın Koçarlı Belediyesi (Aydın, inşaat): Hizmet binası inşaatında taşeron firma işçilerinin ücretleri ödenmemiştir. İnşaat-İş sendikasının yaptığı görüşmeler sonucunda ücretlerin Aydın Büyükşehir Belediyesi tarafından ödeneceği sözü verilmiştir.
Sayacılar: Eylül ayında başlayan ve ülkenin birçok yerine yayılan eylemleri ile ücret ve çalışma koşulları konusunda kısmi başarılar kazanıldı. Değişik yerlerde Suriye’li işçilerin de eylemlerde yer alması işçi sınıfının yerli ve göçmen kesimlerinin birlikte mücadelesi açısından olumlu bir adım oldu.
Salarha Tünel çalışanları (Rize, inşaat işkolu): Rize’de Salarha Tünel inşaatında çalışan 70 kişi ücretlerinin yaptıkları iş için düşük olduğu, iş güvenliği ve sosyal haklarının olmadığını belirterek iş durdurdu. Sigortaların asgari ücretten yatması, sağlık ve güvenlik önlemlerinin yetersizliği ifade edilmiştir. Bir işçi taleplerini “Çalışma saatlerimiz, sigortamız, servisimiz, ücretlerimiz ve iş güvenliğimizle ilgili bize gerekli iyileştirme yapılmasını bekliyoruz.” şeklinde dile getirmektedir.
Mersin Serbest Bölge (Mersin, değişik fabrikalardan yüzlerce işçinin ücretsiz izne çıkarılması): Serbest bölgede faaliyet gösteren değişik tekstil şirketleri “sipariş olmadığı” gerekçesiyle işçileri zorla ücretsiz izne çıkarmıştır.
Mersin Hal işçileri (Mersin, taşımacılık işkolu, ücret zammı talebi, örgütsüz eylem, 200 kişi, Kasım): Mersin’de haldeki sevkiyatçılarda çalışan kadınlar yapılan zammın (70’ten 75 tl’ye) düşük olduğunu ve 12 saat çalıştıklarını belirterek hal girişini kapatmıştır. Sonrasında yapılan görüşmede ücret 75 TL, fazla mesai ücreti 10 TL olarak anlaşma sağlanmıştır.
Faurecia Otomotiv (Bursa, Petrol-İş, kameralara karşı eylem, Eylül-Ekim 2017): İşyerinde üretim birimlerine kamera takılmasına karşı işçiler 13 Eylül’de eylem gerçekleştirmiş ve sonraki günlerde eylemler ve görüşmeler devam etmiştir. 1 Ekim’de ise sendika ve işveren arasında anlaşma sağlanarak dış kameraların kalması, üretimi izleyen kameraların kaldırılmasına karar verilmiştir.
7. SOSYAL GÜVENLİK EKSENLİ HAK İHLALLERİ
Sosyal güvenlik açısından sorunların yoğunlaştığı başlıklar işsizlik sigortasından çok az sayıda işsizin ve çok sınırlı faydalarla yararlanması, kayıt dışı (sigortasız) çalıştırmanın yaygınlığı, sigortalı çalışanların prim gün sürelerinin eksik gösterilmesi, sigorta primlerinin düşük ücretler üzerinden yatırılması başlıklarında yoğunlaşmaktadır. Emekli olunabilecek yaşın giderek yükselmesi ve emekli olabilmek için gerekli prim gün sayısının artması da işçiler/emekçiler açısından önemli sorun alanlarından birisidir. Limter-İş’in Kasım ayından itibaren Tuzla ve Yalova’da “sigortaların gerçek ücretler üzerinden yatması, AGİ’lerin ödenmesi, tersane işçilerine sosyal güvenlikte “yıpranma payı” uygulanması” talepleriyle yürüttüğü kampanya bu ihlallere karşı önemli örneklerden birisidir.
Kayıt dışı çalışma, tarım sektöründe daha fazla olmak üzere tüm çalışma hayatında önemli bir sorun ve hak ihlali olmaya devam etmektedir. Son yayınlanan TÜİK verilerine göre 2017 Ağustos dönemi itibariyle kayıt dışı çalışanların oranı %35, tarım dışı sektörlerde kayıt dışı çalışanların oranı ise %22’dir.
İşsizlik Fonu’nun İşsize Kapatılıp Sermaye Yağmasına Sunulması (687 sayılı KHK):
9 Şubat 2017 tarihinde yayınlanan 687 sayılı KHK ile işverenlere yeni istihdam edilecek her işçi için 773 TL destek sağlanacağı belirtilmiştir. Sağlanan desteğin %86’sını oluşturan 667 TL’sinin ise İşsizlik Sigortası Fonu’ndan sağlanması öngörülmüştür. OHAL ilan edilmesine neden olduğu iddia edilen olaylarla doğrudan ilgili olmayan bir konunun KHK ile düzenlenmesi ayrı bir sorundur. Öte yandan, işsiz kalan çalışanlar için belirli bir güvence sağlaması gereken İşsizlik Sigortası Fonu işverenlere kullandırılması başlı başına bir hak ihlalidir. İşsizlerin bu sigortadan yararlanması hem ön şartlar (son 3 yılda asgari 600 gün prim ödemiş olma, son 120 günde primlerin tam olması, işten kendi istek ve kusuru dışındaki nedenlerle çıkarılmış olması), hem de sağlanan faydalar açısından (yararlanma süresi 6-10 ay arasında, ödenek miktarı işçinin son 4 ayda aldığı ücretin yarısı kadar ve en yüksek ödenek ise brüt asgari ücretin %80’i ile sınırlı) oldukça sınırlanmıştır. İşsizlik Sigortası’nda biriken primlerin çok küçük bir kısmı (2016’da %30) işsiz kalan işçilere ödenmiştir. Fon giderlerinin %70’i ise hükümet tarafından çeşitli projelerde kullanılmakta veya işverenlere kaynak aktarılmaktadır. KHK ile yapılan işverenlere destek uygulamasıyla bu oran işsizler aleyhine daha da fazla bozulmuştur. İşsizlik Fonu, amacına uygun olarak kullanılmalı, işsizlerin fondan yararlanma koşulları kolaylaştırılmalı ve fondan yapılan işsizlik ödenekleri artırılmalıdır.
Fiili Hizmet Süresi Zammı (Yıpranma Payı) Kapsamının Genişletilmesi Talebi:
Sermayenin ve sermaye politikacılarının sosyal güvenliği bir “yük” olarak değerlendirmesi sonucunda diğer bir çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de emeklilik yaşı artırılmıştır. 2006 tarihli 5510 sayılı SSGSS yasası ile emeklilik yaşı kademeli olarak 65’e, gerekli prim günü sayısı ise işçiler için 7.200, kamu çalışanları ve bağımsız çalışanlar için 9.000 gün’e yükseltilmiştir. Daha önceki 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda bulunan ve bazı ağır işler için erken emeklilik olanağı sağlayan “itibari hizmet” uygulaması bazı işler için (örn. matbaa çalışanları, basın kartı sahibi olmayan basın çalışanları, kaynak işlerinde çalışanlar vb) ortadan kaldırılmış, daha önce bu kapsamda bulunmayan bazı işlerde çalışanlar kapsama alınmış, yeraltı işlerinde ise yararlanma oranı artırılmıştır. 2002 yılından itibaren emeklilik için yaş sınırının getirilmiş, gerekli prim gün miktarının artırılmış ve yaşlılık aylığı bağlanma oranlarının düşürülmüş olması emekçiler açısından önemli bir güvence olan yaşlılık aylığına daha erken ve daha yüksek prim günü üzerinden hak kazanmanın önemini artırmıştır. Değişik sektörlerde çalışanlar açısından SSGSS’nin 40. Maddesiyle düzenlenen “Fiili Hizmet Süresi Zammı” (emekçiler arasındaki adıyla “yıpranma payı”) kapsamına alınmak önemli bir talep durumundadır. Bu durum sendikal faaliyetlere de yansımaktadır.
Petrol-İş, Limter-İş, Basın-İş, Memur-Sen/Sağlık-Sen sendikaları bazı ağır işlerde çalışanlar için erken emeklilik olanağı sağlayan düzenlemenin kendi işkolları açısından genişletilmesi talebiyle çalışma ve kampanyalar yürütmektedir.
-Petrol-İş sendikası 5510 sayılı yasada yer alan Fiili Hizmet Süresi Zammı’nın kapsamının patlayıcı imalatı ve petrol rafinerileri için genişletilmesini talep eden çalışma yapmaktadır. (Petrol-İş Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Sonuç Bildirisi_09.10.2017).
-Limter-İş Sendikası kasım ayında başlattığı imza kampanyasında tersane çalışanlarının yıpranma payı kapsamına alınmasını gündeme getirmekte ve işyerleri önünde konuşmalar yaparak imza toplamaktadır.
-Memur-Sen/Sağlık-Sen sendikası da tüm sağlık çalışanlarının 5 yıllık çalışma için 1 yıl (360 gün için 72 gün) karşılığı yıpranma payından yararlanması için açıklamalar yapmakta ve Cumhurbaşkanı’nın bu konuda destek verdiğini belirtmektedir.
– Düzenleme kapsamında bulunan bir işyeri olan Ferro Döküm işyerinde işçiler bu haktan yararlanmak için SGK’ya dilekçe vermiştir. Gebze’de bulunan Ferro Döküm işyerinde işçiler erken emeklilik hakkından yararlanmak için 60 imzalı dilekçeyi SGK’ya verdi. Bunun üzerine Kasım ayında 6 işçi işten atılmıştır. İşyerinde Türk Metal-İş sendikası yetkili olmakla birlikte bu taleple ilgili değildir.
Bu talepler, emeklilik hakkını zorlaştıran uygulamalara karşı değişik kesimlerin hak arama eğilimini yansıtmaktadır.
8. İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ İHLALLERİ
İşçi sağlığı ve iş güvenliği ihlallerinden kaynaklanan iş cinayetlerini 2011 yılından itibaren, SHD üyelerinin de yer aldığı, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi) derlemekte, sınıflamakta ve raporlandırmaktadır. Bu nedenle raporun bu bölümünde genel durum özetlenerek, seçilen bazı başlıklara ve olaylara yer verilmesiyle yetinilecektir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği hak ihlalleri sadece basına yansıyanlarla sınırlı değildir. Ayların, yılların birikimiyle ölüm veya yaralanma yaşandığında veya emekçiler bu konuda eylem vb. gerçekleştirildiğinde bu konudaki ihlaller basına yansımaktadır. Oysa gürültüden havalandırma eksikliklerine, tozdan işyeri sıcaklığına, uzun süre ayakta çalışmaktan psikolojik tacize (mobbing) kadar pek çok hak ihlali işyerlerinde gün gün devam etmekte ve sonuçları uzun vadede ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizdeki iş cinayetleri[1] katliam boyutunda devam etmekte ve her 2-2,5 ayda bir Soma Katliamı boyutuna ulaşmaktadır. İSİG Meclisi verilerine göre 2017 yılının ilk 11 ayında 1.851 işçi/emekçi, iş cinayetlerinde hayatını yitirmiştir. İş kazaları ve meslek hastalıklarının bildirildiği ve bu olayları sınıflayarak değerlendiren SGK’nın yayınladığı veriler eksik, gecikmeli ve güvenilmez olduğu için İSİG Meclisi 2011 yılından itibaren “iş cinayetleri raporları” yayınlayarak alternatif veri kaynağı haline gelmiştir. İşyerlerinin iş kazalarını SGK’ya bildirmemesi, SSGSS yasasının kamu çalışanlarını “iş kazası ve meslek hastalığı” konusunda kapsam dışı bırakması, sigortasız çalışanların yaşadığı kaza ve hastalıkların SGK tarafından kayıt altına alınmasındaki eksiklikler, iş kazası ve meslek hastalığı tanımının sigortacılık bakışıyla sınırlandırılmış olması nedeniyle SGK bilgileri ciddi eksik ve yanlışlar barındırmaktadır. Bu da, ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerçek durumunun görülmesini, önlem alınacak noktalarda yoğunlaşılmasını, emekçilerin uğradığı zararların karşılanmasını ve uygun önleme sistemlerinin geliştirilmesini zorlaştırmaktadır. SGK’nın “iş kazası” ve “iş kazası sonucu ölüm” sayıları da önemli eksik ve yanlışlıklar barındırmasına karşın “meslek hastalığı” ve “meslek hastalığı sonucu ölüm” verileri tam anlamıyla yanıltıcı ve gerçek durumu gizleyici özelliktedir.
Bunların yanında işçilerin her gün işyerinde kaldıkları yatakhanelerdeki sağlıksız koşullardan, işyerinde yedikleri yemeklerden veya işyeri ortamındaki kimyasal ve biyolojik etkenlerden kaynaklı zehirlenme ve rahatsızlıklar yaşadıkları görülmektedir.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mücadelesinin Durumu
Olağanüstü Hal baskıları ve toplumsal muhalefetteki gerileme eğilimi, iş cinayetleri karşısında geniş çaplı tepkilerin ortaya çıkmamasında kendisini göstermiştir.
Birbirine yakın tarihlerde gerçekleşen Şırnak ve Tüpraş katliamları sonrasında İstanbul, Ankara gibi metropollerde sokak eylemleri örgütlenememiştir. Tüpraş katliamı sonrasında Tüpraş işçileri eylem yapmış ve Aliağa’da yaklaşık 400 kişinin katılımıyla basın açıklaması gerçekleştirilmiştir.
İş cinayetlerini takip ederek gündemleştiren İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi) çalışmalarını sürdürmektedir. Tekirdağ’daki emek güçlerinin oluşturduğu Tekirdağ İSİG Meclisi de çalışmalarını sürdürmektedir. Kocaeli’nde de Kocaeli İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi 2017 Ekim ayında kuruluşunu ilan etmiştir.
Bazı İSİG Başlıkları:
–Meslek Hastalıkları, İşle İlgili Hastalıklar: İş cinayetleri içinde değerlendirilen “iş kazaları”, “meslek hastalıkları”, “işle ilgili hastalıklar” neden oldukları ölümlerin kat kat fazlasıyla da maluliyet ve çalışamaz duruma gelmeye yol açmaktadır. Meslek hastalıkları ve işle ilgili hastalıklar nedeniyle ortaya çıkan ölümler ile maluliyetlerin büyük bölümü İSİG Meclisi tarafından da tespit edilememektedir. ILO tahminlerine göre dünyada iş kazası sonucu ölümlerin yaklaşık 6 katı “işle ilgili hastalık”[2] kaynaklı ölüm meydana gelmektedir. Bu verilerle yaklaşık bir projeksiyon çıkarıldığında, 2017 yılında Türkiye genelinde 12.000 kadar emekçinin işle ilgili hastalıklardan ölmüş olması ve kat kat fazlasının da çalışamaz derecede rahatsızlanmış olması tahmin edilebilmektedir. Tekrarlayalım: Türkiye’de 12.000 kişi işle ilgili hastalıklar nedeniyle ölmüş olabilir[3]. Çok daha fazlası ise maluliyet yaşamış, çalışamaz duruma gelmiştir.
Ve bu binlerce insana ve ailesine ne “iş göremezlik geliri”, ne de ölümü nedeniyle “gelir” bağlanmaktadır. Çünkü meslek hastalıkları mevcut çalışma yaşamı düzeninde gizlenmekte, tespit edilmemekte, SGK tarafından “meslek hastalığı” olarak kayıt altına alınmamaktadır. SGK’nın son yıllarda tespit ettiği “meslek hastalığı” ve “meslek hastalığı sonucu ölüm” sayıları şöyledir:
Tablo: Türkiye’de meslek hastalıkları ve iş kazası sonucu ölümler (2014-2017)
Satır |
Yıl |
Meslek hastalığı sayısı |
Meslek hastalığı sonucu ölüm sayısı |
İş kazası sonucu ölüm sayısı |
İşle ilgili hastalıklar sonucu ölüm tahmini |
(I) |
(II) |
(III) |
(IV) |
||
1 |
2014 |
494 |
0 |
1.626 |
9.700 |
2 |
2015 |
510 |
0 |
1.252 |
7.500 |
3 |
2016 |
597 |
0 |
1.405 |
8.400 |
4 |
2016 (İSİG) |
— |
1.970 |
||
5 |
2017 (11 ay) (İSİG) |
— |
1.851 |
11.000 |
Kaynaklar: 2014-2016 ilk üç satırdaki I, II ve II numaralı sütunlar SGK istatistiklerinden alınmıştır. 4 ve 5. Satırlar İSİG Meclisi verilerinden alınmıştır.
Tespit edilmeme, gizlenmeme ve kayıt altına almama halleri sonucunda yaşananlar şunlardır:
-
Sorumluların (patronların vb.) “kazancı”: İşçinin meslek hastalığına yakalanmasına neden olan patronlar ve diğer sorumlu yöneticiler ceza davaları, rücu davaları ve tazminat davalarından kurtulmaktadır. Meslek hastalıklarının tespit edilmeyeceğine güvenen işyerleri bu hastalıklara neden olan çalışma şartlarını değiştirecek önlemleri almak için harcama yapmak zorunda kalmamaktadır.
-
Hükümet’in “kazancı”: SGK’nın “aktüeryal” dengeleri bozulmamakta, şartların iyileştirilmesi için -sermaye kesimleriyle ilişkilerin bozulmasına neden olabilecek- yasal ve denetlemeye dayalı yükümlülüklerden kurtulmakta, ülkedeki meslek hastalıklarının durumu gizlenebilmektedir. Meslek hastalıkları nedeniyle çalışamaz duruma gelenlere veya ölenlerin ailelerine “hak” temelli olan ödemeler yerine, daha düşük miktarlarda olan ve iktidarların inayetine bağlı olan “yardımlar” yapılarak kişiler ve aileler “bağımlı” hale getirilmektedir.
-
SGK’nın “kazancı”: SGK on binlerce insan için “iş göremezlik geliri” veya hak sahiplerine (aile ve kişinin geçimini sağladığı diğer kişiler) “gelir” bağlamaktan kurtulmaktadır.
-
Kaybedenler: Yukarıda bahsedilen “kazançlar”a karşılık hastalık ve ölümlerin acı ve manevi yıkımı yanında maddi yükü de meslek hastalığına yakalananlar ile ailelerinin üzerinde kalmaktadır. Hasta yapan ve öldüren çalışma ortamı devam ederek her yıl binlerce yeni kişinin hastalanmasına ve ölmesine yol açmaktadır.