Madem Kadınlar Doğalgaz ve Petrolden Kıymetli… -Melda Onur

O halde tam da zaman
8 Mart yazısı yazmak zor, zira konu bir değil bin. Zira 8 Mart’ı 365 güne yaymış bulunuyoruz; kadına dair, toplumsal cinsiyete dair sorunları, muhafazakarlı ve din soslu müdahalenin doğrudan nasıl kadınları hedef aldığını konuşuyoruz her gün; ama bir ilerleme olarak değil gerileme olarak. O nedenle neredeyse yılın her günü söylediklerimizle tekrara düşme riski büyük. Ama neyse ki 8 Mart mesajını farklı verebilmek adına bütün bilinçaltını 1 özlü söz ile açığa çıkaranlar var da, yazı konusu çeşitleniyor.
Bu yazı aslında Türkiye ekonomisini temsil eden en büyük oluşumun başkanına bir açık mektup niteliği taşır TOBB, uzun adıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’na. Tam da kadının hangi sorunuyla başlasak derken, Hisarcıklıoğlu’nın “Petrol ve doğalgazdan kıymetli hazinemiz kadınlardır” sözleri düştü medyaya. 8 Mart etkinlikleri kapsamında Van’da kadınlara yaptığı konuşmada böyle bir laf etmiş. Şimdi bunu eleştirenlere kızıp “sözlerimi cımbızladılar” der. Ama Sayın Hisarcıklıoğlu, sözlerinizi cımbızlasak da saklasak aynı, cımbızlamasak da saklasak aynı. Şimdi sizin, onca toplumsal dramlara rağmen, kadını bir doğal kaynak gören über-liberal bilinçaltınızın 8 Mart coşkusuyla taşmasını bir kenara bırakıyorum. Bu konuda dar görüş açınızdan kaynaklanan safiyane sözler ettiğinizi varsayarak, “madem öyle tam da zamanı” diyorum. Gelin şu aşağıda belirteceğim sorunun kampanyasını TOBB olarak siz yürütün:
Enerji ve inşaat sektörlerinde (ikisini birbirinden ayırmıyoruz zira ülkede pek çok enerji yatırımı aslında inşaattan ibarettir) çok sayıda beyaz yakalı kadın çalışır; bu hafta Enerji Bakanlığı da “Türkiye’ye Enerji Veren Kadınlar” diyerek bu kadınları taltif etmiş kendince.
Ama, bu iki alanda yapılan planlar, projeler, yatırımlar ne kadar “kadın dostu”dur? Bugün her türlü enerji ve altyapı adı altındaki inşaat projeleri başta Türkiye’nin her şehrinde, mahallesinde köyünde ne kadar çok kadını mağdur eder ve işsiz, ticarethanesiz bırakır, bilir misiniz? Her yerde anlattığım örnektir: Tortum’un Bağbaşı köyündeki meyve bahçelerini, sebze seralarını, organik elmalarını susuz, köylüyü de topraksız bırakmakla tehdit eden HES inşaatları gelip dayandığında kepçenin önüne duran kadınların hepsine dava açılmıştı. Bir Atiye Kadın bana “Vekil, bana işe engel olmaktan dava açıyorlar, ya benim işim ne olacak?” diye veryansın ediyordu.
Bakınız Sayın Hisarcıklıoğlu, Atiye Kadın’ın küçük işletmesi size kayıtlı değil mutlaka. O kendi küçük aile işletmesinin genel müdürü. Sabah kalkıp derenin suyuyla bahçesini suluyor, hayvanlarına su veriyor, evini çekip çeviriyor. Tarladan topladığı sebzeyi, meyveyi, ineğinden sağdığı sütü yakın pazara gidip satıyor. Akşam yemeğinde bahçesinde ektiklerini yediriyor çocuklara. Çünkü yakındaki bir şantiyede yevmiyeli işçi olarak çalışan, sabah gidip akşam gelen kocasının aldığı küçücük para ile dönmez o küçük ticarethane. Ama Atiye ve adını sayamayacağımız bir çok kadının küçük aile işletmeleri, devlet destekli HES’lere feda ediliyor. Sadece orada mı?
Gelelim Amasra’ya… Hema’nın yıllardır kabus gibi çöktüğü, termik tehdidi altındaki köylerde farklı mı? Ya Bolu Yeniceşıhlar’da sebzelerini korumak için kepçenin içine düşen kadın? İstanbul Yedikule Bostanları’nı sökmeye gelen kepçelerin önünde koşarak marullarını kurtarmaya çalışan kadın? Trakya, Ege’de termik tehdidi altındaki tarım arazilerindeki kadınlar da petrol ve doğalgazdan değerli mi?
Yeşil Yol denen “altına hücum” yoluna direnen Rabia teyze “devlet kim, devlet benim” derken o altından değerli mi değersiz mi? Rize Uzundere’deki minicik dereyi savunmak için fena halde dayak yiyen Havva Kadın’ın şişmiş bacağını hatırlıyor musunuz? Bu kadınlar özgürce yaşadıkları ve ürettikleri köylerinden sökülüp alınarak şehirlerde kimin kölesi olmaya yönlendirilmekteler? Ben söyleyim; belki aynı inşaatçı şirketlerin, şehirlerin çeperlerindeki toplu konutlarında açık cezaevi şeklinde yaşamaya gitmektedirler. Hayatında görmediği insanlarla aynı tip evlere kapatılmanın güvensizliği bir yana, köyde muhtar amca, bakkal amca, komşu teyze nezaretinde okula güvenle gönderdiği çocuğunun başına ne gelecek, serviste mi unutulacak, tacize mi uğrayacak endişesini de aşamadığı bir meçhule kapatılırlar. İnşaatta taşeron işçi olan kocası gelir mi gelmez mi bilmez bir gün.
Madem enerjiden, petrolden, doğalgazdan açtınız konuyu o zaman “Anadolu’da kadınların yaşam alanlarını tehdit eden, gasp eden, zorla satın alan, onları doğup büyüdükleri köylerinden kopararak kentin çeperlerindeki tokilere hapseden hiç bir proje, bu kadınların onayı olmadan, bu kadınların koşulları zorlanarak, değiştirilerek yapılamaz” diye bir kampanya başlatın. O zaman görelim samimiyetinizi.
Melda Onur
Sosyal Haklar Derneği Genel Başkanı
08.03.2018